Ne mutlu bizlere ki, Cumhuriyetimizin 101'inci yılını her zamankinden daha fazla tutku, inanç ve de sahiplenme duygusu içinde coşku ile kutladık. Öyle ise bir kez daha 29 Ekim'deki gür ve inançlı sesimizle tekrarlıyorum: Cumhuriyet Bayramımız Kutlu ve daim olsun... Evet, mutlu bir cuma sabahında bu sütunumdan “Atatürk ve Cumhuriyet sevgimizle” bir makale daha yazmak benim için bir görev oldu. Ve de okuyucularımdan gelen şu mesajı da kalbim "Ata Ata" sizlerle paylaşmak istiyorum: Cumhuriyeti kalbimiz 'Ata Ata' çalışarak kutladık."
Bir diğer okuyucum da diyor ki, “Adımların adımlarımız, Cumhuriyet kanatlarımızdır. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.”
Benim bu sözlere ekleyeceğim tekraren şu olacaktır: “101 yıl önce olduğu gibi bugün de aynı kararlılık ve inançla yaşasın Cumhuriyet” yazılı, sözlü ve görüntülü basında atılan manşetleri, söylenen sözleri özetleyerek şöyle demek mümkün: Sonsuz kadar Cumhuriyet!
Tabii ki, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün açtığı yolda Cumhuriyet, bağımsızlık, eşitlik, eğitim eşitlik, gelişim içinde ilelebet yürüyeceğiz. Neresinden bakarsanız bakın, Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir. Nokta.
***
Evet Cumhuriyet, ‘kimsesizlerin kimsesidir.’ Ancak bugünkü siyasal iklimimizde, gördüğümüz o ki, birçok kesimlerde işe alınış ve çıkarılışlarda, çocuklarımız ve kadınlarımızın katlediliş ve tacizinde koruma, korunma eşit midir? Ülke genelinde bu ve bu gibi sorulara "Ne gezer! Nerede o koruma?" şeklinde verilen cevaplar şaşırtıcı değil mi! Daha da çarpıcısı, "Tusaş'ı bile koruyamadık" sesleri kulaklarımızda çınlamıyor mu? Peki koruma, korumalar, korumacılar sayısı, tahsis edilen araçlar neyin nesi? İşte genel bütçe görüşmelerinde ortaya çıkan ürkütücü rakamların adresi Beştepe'ye çıkmıyor mu? En büyük bayramımızda, "Bir asrı deviren çınar: Cumhuriyet" sözlerine karşılık, acaba mülakatla işe alınmalarda, adam kayırmalarda, koruma ve koruma görevlilerini seçen, atayan ve daha birçok konuda bu zihniyet neyin nesi!
Vatandaş, Cumhuriyetimizin 101'inci yılında Atatürk'ün bir devri nasıl değiştirdiğini hatırlatıp, ikinci yüzyılımızda ulu önderin gençlere verdiği görevi haykırıyor: "Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizsiniz."
Siyasetten, ekonomiye, eğitime kadar milletin efendisi olan köylümüze, çiftçimize sahip çıkacak olan gençler görev başına... Muhtaç olduğumuz kudret nerede? Biliyorsunuz değil mi?
***
Cumhuriyetimizi kuran ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk' ün fani vücudunun aramızdan ayrılması ile oluşan boşluğu 10 gün sonra, yani 10 Kasım'da yine O'na yakışan şekilde anacağız. Kısacası Mete Akyol'un da dediği gibi "Atatürk'ün varlığa dönüşen yokluğu"dur bu. Mete Akyol'un şu sözlerini aktarmadan geçemeyeceğim: “O'nun 'Birinci vazifen' sözcükleriyle başlayan 'Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyeti'ni sonsuz değin korumak ve savunmak ' görevi bu topraklar üzerinde bu sınırların kucağında yaşayan herkesin, her gün, her yerde ve her koşulda kesinlikle yerine getirmesi gereken görevdir. Bu görev hepimizin, ulusal ve insansal bir görevi olduğu denli, ulusal ve insansal bir borcumuzdur da.”
***
“Beni hatırlayınız” diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü önümüzdeki 10 Kasım'da "Okuyarak, anlayarak anmayı" diliyorum. İşte 'Onu bir kez daha "Nutuk" okuyarak sonsuz saygı ve sevgiyle, hüzünle, özlemle kısacası; "Okuyarak ve anlayarak" analım. Saygılarımla.