Bir süre önce aramızdan ayrılan Prof. Dr. Bedri Karayağmur ile geçtiğimiz yıllarda yaptığım bir röportajı anısına saygıyla paylaşmak istedim.
“Emekli olup, bir kıyı kasabasına yerleşeceğim.
Bu kadar yıl hizmetten sonra ‘Bir sen eksiktin’
diyen olmaz sanıyorum.”
(Bedri Karayağmurlar)
2020 yılında İzmir’den ayrılık kararı aldım ve Ayvalık’a yerleştim. İlk geldiğim yıllarda kentin her noktasını daha iyi öğrenmek ve tanımak amacıyla hemen her gün hiç aksatmadan en az 10 bin, bazı günlerde ise 20 bin adım attığım, tarihi kentin birçok sokağından sayısını hatırlayamayacağım kadar defalarca geçtiğim oluyordu.
Ama özellikle Barbaros Caddesi (Halk arasında Macaron diye bilinir) ve caddeyi kesen tarihi kent sokaklarında yürümek bana çok keyif ve huzur veriyordu. Eski ahşap kapılar, çevresi sarımsak taşlarıyla kaplı pencereler, tarihi Rum evleri, daracık sokaklar; o evlerde yaşayanlarla ilgili kendimce kurgular yapıyordum. Zamanla, yeni tanışmalarla birlikte; Ayvalık’ta çok sayıda ressam, yazar, şair, bestekar, karikatürist, yönetmen, tiyatro sanatçısı ve müzisyen gibi sanatçıların kalıcı olarak yerleştiğini ve yaşadığını öğrendim.
Araya pandemi girince
Hatta Barbaros Caddesi’nden geçerken, fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaştığım o güzel yapının ünlü ressam Prof. Dr. Bedri Karayağmurlar’a ait olduğunun farkında bile değildim. Birkaç kez geçtikten sonra vitrine dikkatli baktığımda, içeride resimler, tuvaller, boyalar, fırçalar, muhteşem bir ortamı görünce en kısa sürede Bedri Karayağmurlar ile oturup keyifli bir sohbet planladım. Planladım ama pandemi pik yapınca ve ardından maskeli ve izinli sıkı yasaklar gelince, bırakın sohbet etmeyi evde çoluk çocuk ayrı odalarda yaşamaya başladık.
“Gel sohbet edelim”
Bu arada fırsat yaratarak; Ressam Bedri Karayağmurlar ile buluşmayı planladım. Yazları koruk suyuyla, kışlarıysa kaynarıyla ünlü Şeytanın Kahvesi’nde, Suat ağabey ile sohbet ederken, Bedri hocayı aradım; “Bir araya gelebilir miyiz? diye sormaya kalmadan; “Atölyeye gel, bekliyorum keyifli bir sohbet edelim” dedi.
Keyifli bir sohbet
Sanat yaşamında bugüne kadar binlerce resim yapan, eserleri dünyanın çok sayıda ünlü galerilerinde sergilenen, sayısız kişisel sergiler açan Bedri Karayağmurlar Türkiye’nin çok sayıda yerleşip yaşanacak yeri varken, neden Ayvalık’ı tercih etti, neden burada bir ev satın aldı, neden atölyesini burada açtı? Merak ediyordum! Tüm bu soruları kendisine yönelttim, maceralı ev satın almasından, atölyesinin kuruluşuna kadar detaylı bir şekilde anlattı. Atölyenin duvarlarında asılı muhteşem resimler, tuvalde tamamlanmak üzere olan çalışmalara kadar, eski bir bisikletin renk kattığı, tüp boyaların, rengarenk fırçaların arasında karşılıklı oturup çok keyifli söyleştik.
Keşke burada yaşasam
“Türkiye'de nereye gitsem aslında bayılıyorum, biraz gezince keşke burada yaşasam diye düşünmeye başlıyorum. Gerçekten bu yüzden bir proje yapmıştım. Emekli olunca sevdiğim bütün kentlerde, bir yerde iki ay, başka bir yerde üç ay yaşayıp orada bir şeyler üretip başka yere gitmeyi tasarlıyordum” diye söze başladı Bedri Karayağmurlar.
Ayvalık Ayazması duvarda
Arkasında duvarda asılı Ayvalık Ayazması resmi, atölyeyi aydınlatan pencerenin önünde okumak için hazırlanmış, okudukları, devam ettikleri, okumayı düşündükleri çok sayıda kitap arasında sohbete daldık. Sohbet sırasında ortak tanıdıklarımız, onlarla ilgili yaşadıklarımız ve anılarımız da sıcak sohbetimize renk kattı.
Emeklilik planları
Emekli olup sakin sessiz bir kasabaya yerleşme planları yaparken, İstanbul, Aydın Üniversitesi'nden gelen teklifi geri çevirmemiş, vakıf üniversitelerinin yapısının kendisine uygun olmadığını düşünmüş Bedri Hoca, sözleşmesi bitince de ayrılmış üniversiteden ve emekliliğini istemiş, böylece yeni yerleşeceği kasabayla ilgili macerası da başlamış.
Ayvalık hesapta yoktu
Yerleşeceği kasabayı arama fikrinin kafasına yer ettiğinde Ayvalık’ın hiç hesapta olmadığını hatırlatan Bedri Karayağmurlar, akıp geçen o yılları şöyle anlatıyor:
“Benim lise dönemim Çanakkale’de babamın öğretmenliği nedeniyle, ortaokul, ilkokul da Bursa İnegöl’de geçti. Marmara Bölgesi'ni iyi biliyorum. Kafamdan da hep şu geçiyordu emekli olursam Küçükkuyu taraflarına yerleşirim. Çanakkale'ye yakın bir yer olursa deniz kıyısı güzel olur diye düşünüyordum. Bir takım konular nedeniyle yolum tekrar İzmir'e düştü. İzmir de Türkiye'nin en güzel yerlerinden biri, kim istediği kadar şikayet ederse etsin, İzmir'e neresinden bakarsanız, İzmir bir süre sonra alışkanlık yapan bir kent. O yüzden herkesin gözü İzmir'dedir, yani İzmir'e yerleşmeyi düşler. Nitekim Urla ve Çeşme gibi yerler doldu taştı. Ancak insanın düşündükleriyle yaşadıkları her zaman örtüşmüyor, bazen başka şeyler gerçekleşiyor. Aydın Üniversitesi'nde çalışırken, sanıyorum 2013’ün sonu veya 2014 yılının başı İstanbul'da sergim var. 2014'te de yerel yönetim seçimleri var. Ayvalık Belediyesi Kültür İşleri Müdürü Halim Yazıcı aradı. Kültür sanat etkinlikleri kapsamında AYKÜSAD’ın (Ayvalık Kültür Sanat Derneği) düzenlediği bir etkinlikte konuşma yapmamı rica etti. ‘Midilli ve Ayvalık Günleri’ sanırım etkinliğin konusu. İzmir’den bir grup arkadaşla gittik. Konuşma yaparken eski Ayvalık Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen, mikrofonu indirerek bana, ‘Ya hocam, sen Ayvalık’ı seviyorsun, buraya yerleş’ dedi. Ben Ayvalık’a yerleşmek kolay mı dediğimde, ‘sen niyetlen’ dedi. Galiba Ayvalık’a yerleşiyoruz.”
Bir ay içinde oturduğum evi buldum
Ayvalık’ta baktığı pek çok evi ya bütçesine uygun olmadığı, ya sahiplerine ulaşamadığı, ya da içine sinmediği için anlaşamadığını vurgulayan Bedri Karayağmurlar, bir ay içinde şu anda içinde oturduğu evi bulduğunu söylüyor. Evi bulma ve satın alma hikayesi de oldukça ilginç. Şöyle anlatıyor:
“Bir ay içinde şimdi oturduğumuz evi bulduk. Tanıdıkları araştırayım, evi beğendik almaya da karar verdik. Ev sahibi tutturdu, ‘Bu evi alırken bitişikteki arsayı da alacaksınız. Orayı almazsanız vermem’ diye. Satın almamızı istediği yer şu anda atölye olarak kullandığım bina. Ama o sırada çatı falan kalmamış, binanın yarısı yok üstü açık, yıkık. Boşlukta tuğlalar dolu. Göze aldık, ‘olur’ dedik ve satın aldık. Oturacağımız ev sağlam ayaktaydı, ancak elden geçirilmesi gerekiyordu. Röleveleri bulduk, anıtlar kuruluna başvurduk. 2014 yılında niyetlendik. 2017 yılının Mayıs ayında tamamladık ve o günden bugüne de yaşıyoruz.”
43 kişisel sergi
Yurtiçi ve yurtdışında 43 kişisel ve sayısını hatırlamadığı kadar karma sergiye katıldığını anlatan Bedri Hoca, 2017 yılından bugüne kadar, yeni bir çevre edindiğini, ressam ve sanatla uğraşan arkadaşları olduğunu ve dostluklar kazandığını söylüyor. Ayvalık’ta yaşamaya başladıktan sonra, “Sanat Yazıları” başlığı altında, makaleler, bildiriler ve konuşmaların yer aldığı bir de kitap yayımlayan Karayağmurlar’ın Ayvalık’a taşınmasını anlatan hiciv dolu bir öyküsünün de bulunduğunu söylüyor.
Her ay bir deneme yazısı
2005 yılından beri her ay bir deneme yazdığını ve Ege Sanat dergisinde yayımlandığını ifade eden Bedri Karayağmurlar, deneme yazılarının çok yakında kitaplaşacağını söyledi. Ayvalık’a yerleştikten sonra atölyesinde çalışmalara devam ettiğini ancak öğrencilerle atölyesinin yetersizliği nedeniyle çalışamadığını hatırlatan Karayağmurlar’a ‘Günlerini nasıl geçiyorsunuz?’ diye sorduğumda şöyle anlatıyor:
“Güzel geçiyor, evimiz bahçeli, havalar güzel olduğu sürece sabah kalkıp bahçede kahvaltı yapıyoruz. Ama kahvaltı öncesi mutlaka yürüyüşe çıkarım, ortalama alt sınırım, beş kilometre yürürüm. Gelirim duşumu alırım, ondan sonra kahvaltı, gazetelerin gözden geçirilmesi. Sonra atölyeye geliyorum. Aklımdaki kitabı okurum. Yazılarımı yazarım, aralıksız eskizler çizerim. Boşluk olmaz, elimin altında mutlaka yapacağım işler vardır.”
Kendimi özel hissediyorum
Bedri Hoca’ya ‘Ayvalık’ın neresini en çok seviyorsun?’ diye sorduğumda, aldığım yanıt şöyle oldu:
“Bir kere Ayvalık, coğrafya olarak çok güzel, adalar denizi. Belki de Türkiye’de en çok adanın olduğu yer, aynı zamanda hemen macera yaşayacağınız, Kozak Yaylası. Ayvalık hemen denizin arkası. Ege sahil yolunun üstünde bulunması Ayvalık’ı çok cazip hale getiriyor. Hem deniz açısından hem de zeytinlikler açısından muhteşem bir kasaba. Kozak üzümleri. Ayrıca burası eski antik kültürün en iyi yaşandığı yerlerden biri diye düşünüyorum. Dolayısıyla burada o havayı hissetmek aynı zamanda kendi çocukluğumda içinde yaşadığım binalarla örülü olması, benim buraya bir türlü duygusal da bağlıyor. Ayvalık’ta yaşayan mübadiller kadar, hiç kimse kusura bakmasın ben de kendimi burada özel hissediyorum.”
Bütün resimler benim için özel
“Resim yaptınız, yaklaşık bir şey söyleyebilir misiniz? ‘Yani bu kadar resim yaptım bu kadarı satıldı, bir resminiz var ki onun satmaya kıyamam dediğiniz var mı?’ diye sorduğumda Bedri Hoca’dan bir hayli ilginç yanıt aldım:
“İzmir'deki depomda, buradaki resimlerden sayı olarak daha çok. Binin üzerinde resim yapmışımdır. Bir şey söyleyeyim mi? satmaya kıyamazsan da fiyat koysam da yani Türkiye'de öyle kolayca resim satılmaz. Ayrıca bütün resimler benim için özel.”
Tuval ile sevişiyorum
Okul döneminde herkes tatile giderken, kendisinin tatil yerine okula geldiği yılları Bedri Karayağmurlar şöyle anlatıyor:
“Resim yaparken neredeyse tuval ile bütünleşerek çalışıyorum. Benim için resim yapmak bir görevi yerine getirmek gibi bir şey değil, yaşama aşkı yani soluk almak gibi bir şey. Ben tuval ile sevişiyorum. Karşıdaki tuvali duvar gibi gördüğünüz zaman ya da üstünde başkalarının beklentisine de yanıt vermek amacıyla bir siparişi yerine getirir gibi çalıştığın zaman o şeyi yeteri kadar yapamazsınız. Adamın adı yok aklımda, ama şöyle diyor; o ne yaparsa yapsın büyük resim yapsın, isterse bir horoz resmi, isterse bir manzara resmi, onun resimlerine baktığımız zaman kime ait olduğunu hemen anlarsınız. Şimdi benim iddiam, benim resimlerimi bilen ve anlayan baktığında benim olduğunu anlar.”
Fazıl Say beste yaparken ne hissediyorsa ressam da bunu hissediyor
“Resim yapmak, siparişlerin yerine getirilmesi ve benzeri bir şey değildir” diye sohbete devam eden Bedri Hoca şöyle bir benzetme yapıyor:
“Yani en yakın tanıyorsunuz tanık olduğumuz kişi Fazıl Say beste yaparken ne hissediyorsa ressam da bunu hissediyor, şair neyi seviyorsa şiir yazarken, ya da yazar ne hissediyorsa bu iş böyle olur. Ama bütün bunları dışlayıp ressamlığı yalnızca teknik bir numaraya dönüş görürseniz; resim ortaya çıkabilir, herkes de beğenebilir, ama hiç kimse kusura bakmasın o sanatsal bir şey değildir çünkü sanat yeni biçimler yaratmaz, bu biçimler aracılığıyla bir üslubu yaratmaktır. Eğer kendinize ait bir üslubunuz varsa, bu üslup yeni biçimler ile örülmüş tekniğe hâkimiyetiniz sizin çalışmalarınız hemen hissediliyorsa, siz gerçekten sanatla uğraşıyorsunuz demektir. İnsanlar beğensin diye şarkı sözü ve besteler şimdi söylemiyorum zannedilerek yazılmış çok sayıda dizelerle bu oluşturunuz bir şeyler görürsünüz ne sözcük seçiminde ne yapısal olarak şiir değildir. Sanatçılık sadece ne olursa olsun gürültü çıkaran ille de bir şey çıkaran ille de boyayan ille de yaptıklarını sanatçı dediğiniz zaten kişi sanatçı denmiyor.”
Şeytan’ın Kahvesi’nde buluşma
Keyifli bir sohbet gerçekleştirdik Bedri Hoca’yla. Sohbet bitmez, konular bitmez, gazetelerin, dergilerin sayfalarına sığmaz yaşamı Bedri Hoca’nın. Biz yine de hocayla Ayvalık’ın en sevdiğim ortamı olan Şeytan’ın Kahvesi’nde buluşuruz. Şeytan Suat, koruk suyu, kış geldiğinde de bize kaynar ısmarlar, sohbete çevremizden katılanlar da olur, Ayvalık işte böyle bir kent. Bir ucunda yazarlar, şairler, ressamlar, şarkıcılar, dizi çekimleri, film artistleri, bir başka ucunda ise söz yazarları, senaristler, tiyatro sanatçıları, bağlama üstatları. Turizm, gastronomi, kültür ve sanat, tarihi kentle adeta bütünleşmiş tek vücut olmuş, yaşama değer…
“Bu insanların derdi ne, neden geliyor yabancılar?”
Bedri Karayağmurlar, Ayvalık’a yerleştikten sonra başından geçen ilginç bir olayı şöyle anlatıyor:
Asıl ilginçlikler evde yaşamaya başlayınca ortaya çıktı bana göre. Ustalar gitti. Hanım görevine devam ediyor. Sıkılınca hafta sonları geliyor. Havalar soğudu. Alt kata bir kuzine kurduk. Ev güzel ısınıyor. Yalnız kaldığımda, emekli olmadan önce düşündüğüm, bir türlü yapamadığım işleri düzenlemeye çalışıyorum. Okuyamadığım, merak ettiğim kitapları aldım. Yıllardır kullanmadığım daktilomu getirdim. Ara sıra, bir şeyler yazmayı deniyorum. Sıkılınca çevreyi geziyorum. Birkaç kez oltayla balık tuttum. Düş kuruyorum arada. Küçük bir teknem olsa keşke! İşler bitince okul arkadaşımla karşılaştık sonunda. Birlikte Eski Kahve’ye gittik. Çaylar kahveler. Yeni tanıştığım bir arkadaşı geldi yanımıza. Ben sağa sola bakınırken onlar, kasabaya gelip yerleşenleri çekiştirmeye başladılar. ‘Bu insanların derdi ne, neden geliyor yabancılar?’ diye sordu arkadaşına. Ben de ona sordum. Sen başka yerlerde yaşadın. Oralarda sana, ‘burada ne işin var?’ diyen oldu mu?” ‘Ben senin için demiyorum’ dedi. Ama ‘dedi’ bir kere. Anılar biriktirerek yaşıyoruz. Sorunsuz kent sorunsuz insan olur mu? Kıyı kasabasında yeni bir yaşama başladığımızda, ilginç anılar da biriktirmeye başladık.