Kısa bir süre önce Müslüman dünyası için çok önemli, insanın kendini her yönden kontrol altına almasına yardımcı olan Ramazan ayını ve Ramazan Bayramı’nı sevdiklerimizle birlikte geçirmek nasip oldu.
Ramazan ayı boyunca a’dan z’ye her TV, her gazete, her radyo, Ramazan ayının feyzinden bereketinden huzurundan dostluktan yardımlaşmadan sevabından bahsetti (anlayana).
Geçen sene Korona virüsün yol açtığı salgından dolayı Teravih namazını evde kılanlar, bu sene Camilere gitme imkanına kavuşunca, bazı şeylerin, küçük boylu da olsalar insan hayatını ne derece derinden etkilediğini anlama! imkanına sahip oldular.
Ramazan ayını huşu içinde geçirenler, ahirete göçmüş akrabalarının mezarlarını arife ve bayram günlerinde ziyaret ettiler, Kuran-ı Kerim okudular (İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin
Ne teze mezara okunmak ne fal bakmak için. M Akif Ersoy)
Rutin haline gelen bu ziyaretlerde, bedenleri toprağa karışıp yok olmuş yakınları için (sağlıklarında kıymetlerini bildikleri pek de zannetmediğim) gözyaşları eşliğinde dualar ederek, aslına rücu eden beden ile ilgili (mezarlığı terk edince unutulan) anılarını tazeleyerek, huzurla! evlerine döndüler.
Kendimize hiç bir zaman sormadığımız ya da sormaya çekindiğimiz şu soruyu ve hepimizin çok iyi bildiği cevabı, birlikte inceleyelim.
Bedenlerimizin toprağa karışacağı gün ne zaman, bu gün ile ilgili yaptırım gücümüz varmı, hayatımız boyunca doymak bilmeyen bir ihtirasla sahip olmak için çaba gösterdiğimiz, mal, mülk, para, makam, mertebe, şan, şöhret, toprakta da bizimle beraber olacak mı?
Sizleri duyar gibiyim; ne yani diyorsunuz, iyi bir hayat sürmek, yaşadığımız zaman içerisinde, kendimiz, ailemiz, ülkemiz ve insanlık için faydalı kalıcı çalışmalar yapmayalım mı?
Böyle düşünüp söylediğiniz an, tam da BAM teline basmış bulunuyorsunuz. Konunun can alıcı noktası, faydalı ve kalıcı kelimelerinin içinde gizli. Aile, arkadaşlık, komşuluk ilişkilerinde, eğitimde, iş hayatında, siyasette, faydalı riyadan uzak kalıcı yapılan işlerle, nefsimizin esiri olmadan, atalarımızın, naçiz bir şekilde dile getirdiği *at ölür meydan kalır, yiğit ölür şanı kalır* sözünde anlatılan bir hayat sürmüş oluruz. Bunun tersi ise Mehmet Akif Ersoy’un *Bil ki, bir mezar taşıdır insandan yarına kalan. Ve unutma, onu da başkası yaptırır, gerisi yalan* mısralarında dile getirdiği nefsin esiri, imansız hayatın sonu bir hiçtir!
Faydalı ve kalıcı işler konusunda, başta siyasetçilerin, kamu görevlilerinin, vatandaş olarak bizlerin, ülkemizin bağımsızlığı, payidar kalması, huzuru, bütünlüğünün korunması konusunda, ilim ve bilim ışığında nasıl bir gayret içinde olduğumuzu sorgulamamız gerektiğinin farkında mıyız?
Vatandaş olarak bizler üzerimize düşen görevleri layıkıyla yerine getirebiliyor muyuz, yoksa, en ufak bir sıkıntıda ya da olumsuzluk karşısında sadece şikâyet edip, başkalarının hakkını gasp ederek, yapılan hizmetlerden azami derecede nemalanmaya mı çalışıyoruz.
Görevleri vatandaşa hizmet olan kamudaki bazı zatı muhteremler, bulundukları görevin imkanlarından faydalanarak, kendi şahsi ikballeri doğrultusunda beytülmali hoyratça harcamaktan imtina! mı ediyorlar.
Ya siyasetçilerimiz, siyasi görüşlerinin aynı olduğuna inandıkları, desteklerini aldıkları ülkemizin bütünlüğüne kast eden, bizleri parçalamak isteyen yabancı dostlarının yerli işbirlikçilerine karşı *tabutlara girmeye aht etmiş olan* vatanseverlerin hayatlarına kast eden FETÖ, PKK, Osman Kavala avenesi (yardakçı) ve diğer soysuzlarla ilgili verilen bağımsız Yargı kararları sonrası, değerli müttefiklerimizin!!! yaptığı demokratik! açıklamaları gölgede bırakacak açıklamalar yaparak (üstelik bunlardan biri eski Cumhurbaşkanı sıfatını haiz), vazgeçilmez ve gerekli!!! olduklarını mı gösteriyorlar. **Mezarlıklar vazgeçilmez ve gerekli olduklarını düşünenlerle dolu!**
Ebedi uykuya dalmadan önce, yarısını uyuyarak geçirmiş olduğumuz hayatımızın diğer yarısını da, birileri tarafından uyutularak geçirmemek için, kendimizi, insanlarımızı, ülkemizi, inancımızı, tarihimizi tanıyarak, ilim ve bilimden faydalanarak, geçmişin ışığında geleceği inşaya çalışmalıyız.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın, dünyanın emperyalist kapitalist sömürgeci ülkeleri tarafından sahip olunmak istenen bir bölge olması hasebiyle bizler, dün olduğu gibi bugün de birlik ve beraberliğimizi korumak zorundayız.
Dost ve müttefikimiz ABD her sene 24 Nisan açıklaması yapar, FETO elebaşı Fethullah Gülen'i saklar, manevi oğlu Enes Kanter’e, insan hakları ödülü verir, PKK ve yandaşlarına silah, para yardımı yapar, hükümeti silah zoruyla devirmek isteyen, tasmalı köpeklerine yardım eder vs. Almanya,15 Temmuz sonrası yurt dışına kaçan FETÖ hainlerine kucak açmakla kalmayıp, İslam dininin ayrılmaz parçası Aleviliği, 10 Aralık 2020 tarihinden itibaren İslam dininin dışına çıkarmak (Hz. Ali (ra) ve Ehlibeyt düşmanı Harici) ayrı kurum yaratma çabasıyla, inanç birliğimizi baltalamaya çalışır. Osman Kavala ile ilgili Gezi kararı sonrası, Büyükelçimizi, Dışişleri Bakanlığı’na, dostane!!! bir şekilde davet eder.
Avrupa ve diğer ülkelerin, kendi çıkarları doğrultusunda hizmet eden Saros kuklalarının aldıkları cezalara tepkisini anlamakta zorluk çekmesek de bizleri asıl düşündüren husus, yerli işbirlikçi ve siyasetçilerin, etrafımızdaki ateş çemberini görememeleri.
O yabancı demokrasi ve özgürlük sevdalısı batılı dostlar!, zinhar! kendi çıkarlarını düşünmeden, Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Ukrayna’da diktatörlüğü kaldırıp, demokrasi, özgürlük, adalet, huzur getirerek o ülkelerde yaşayan yerli işbirlikçileri sayesinde, o ülkedeki insanlar için her şeyi yaşanabilir kılarak, güllük! gülistanlık! yaptılar!!!
Siyasette, iş hayatında günlük yaşantılarında, yalan söylemeyi, iftira atmayı, karalamayı mubah gören, hırs içinde mal, mülk, makam, mertebe peşinde ömrünü tüketenler, **makam, mertebe mal ve mülklerini, her şeyleriyle toprağa karışmadan önce mezarlıkta bırakırlar** Dünya üzerinde baki kalan sadece yapılan iyi işler, hizmetler ve anılardır.**
Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” Mustafa Kemal Atatürk