Bizlere korku nedir, korkar mısınız? diye sorulsa, hepimizin bu sorulara vereceği değişik cevaplar olacaktır.
Korkunun insanlar üzerinde olumlu yönlerinin olduğu gibi olumsuzluk yaratan yönlerinin de bulunduğunu söyleyebiliriz. Sağlıklı düşünebilen her insanın hayatta kalabilmesine yardımcı olan karmaşık bir duygu hali olmasının yanı sıra, kendimize, çevremizdeki insanlara saygılı olmayı kazandıran özellik olarak görünmekle beraber, sağlıksız düşünce sahibinin korkularını bastırıp kontrol edememesi neticesindeki davranışları dolayısıyla, kendisi ve çevresi için tehlikeli olabilir.
İnsan, kendi kendine ya da yardım alarak korkudan kurtulabilir, lakin, çeşitli mecralarca (yerel ve uluslararası politikacılar, yöneticiler) toplumun içine bilinçli (toplumun dikkatini istedikleri yöne çevirmek için) bir şekilde yayılan korkudan kurtulması için uzun bir süre gerektirir.
Bu tür korkuları bir kaç örnekle inceleyelim; Ülkemizde uzunca bir süre komünist rejim gelir (Ayıdan post, moskoftan dost olmaz) korkusu yayılarak, ABD, Emperyalist ülkeler ve bunların yerli işbirlikçilerinin isteği doğrultusunda Rusya ile dostane ilişki kurulmasına mani olup, öğrenci olayları, gençlik içindeki sınırlı olan sağ, sol olaylarını ve islamın değerlerini cumhuriyet karşıtı gibi göstererek kurdukları (yerli işbirlikçi taşeronların yer aldığı) tezgahlarla laiklik elden gidiyor, ülke bölünüyor, korkusunu toplumun geniş kesimlerine yayarak, 16/17 Eylül 1961'de üç değerli politikacı, 6 Mayıs 1972 üç gencin, 1980 Darbesi sonrası 23 (üstelik yaşını büyülterek ) insanın idamlarında hiç bir beis görmedikleri gibi, Abdi İpekci, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, gibi değerli insanların cinayetleri (Kontrgerilla tarafından işlenen) kullanılarak, halkın desteğini almadan (dışarıdaki dostlarının desteğiyle) toplumda oluşturdukları korku
sayesinde, silahların gölgesinde uzunca bir süre, dostlarının arzuları doğrultusunda (1980 Yunanistan Nato askeri kanadına geri döndü) yönettiler.
Emperyalist ülkelerin, sömürmek istedikleri ülkelerdeki kendi çıkarları doğrultusunda nasıl bir araya geldiklerini, uygulamak istedikleri korku senaryosunun dünya ve o ülke halkı üzerinde azami ölçüde korku yaratmasını ve ülkelerin işgalini kolaylaştırması için görsel ve yazılı basında yaptırdıkları yalan haberlerle (Diktatör Saddam Hüseyin`in kimyasal silahları var diyerek) dünyada yaratılan korku ortamı sayesinde 20 Mart 2003’te ABD ile İngiltere`nin Irak’a saldırdıklarını ibretle izledik. (Sahi Demokrasi götüreceklerdi!)
2000 sonrası, ülkemiz ve üzerimize çöreklenen korku bulutlarını dağıtmak için yapılan çalışmalara mış gibi yaparak katılan, vitrinde yer alan bazı siyasetçilerin, dış güçlerce tekrar oluşturulan korku denizindeki puslu havadan korkarak gemiyi terk etmelerine rağmen, ortaya çıkan zorlukları gemisinde bulunan, yolcusundan ve inanan tayfasından destek alan kaptanın izlediği doğru rota sayesinde, ekonomi, siyasi, askeri yönden korkularla yönetilen bir ülke olmadığını dışarıdaki dostlarına! gösterdiğini, gemiden ayrılan korkusuz, sadık!!! Tayfalarının şahsi ikbal için ne duruma düştüklerini ilgiyle, hayretle izlememize vesile oldu.
Korkusuz sadık tayfalar gemiyi neden terk ettiler sorusuna cevabım; sanırım bu tayfaların anlamsız bir takım korkulara kapılarak, şahsi ikballerine ters düştüğü için vatanı ve milleti için doğru işi yapmaktan çekindikleri ve ileride bir şey olamama korkusunun ağır bastığı için gerçekleri ve gerçek dostu olan kendi halkını görmesini engellediği dolayısıyla etrafa korku salan emperyalist düşmanın vahşi insanlık dışı davranışlarından korkarak, onu dost görmesindendir diyebiliriz.
Bu tür insanların oluşturduğu politikacılar etraflarında tehlikeli kimse yoksa, Demokrasi, insan hakları, ülke bütünlüğü konularında sesinin en yüksek perdesinden konuşur, yumruğunu boşluğa sallar!
İnsan zaman zaman hayat ve gelecek konusunda şüpheye düşer, korkuya kapılabilir, lakin unutulmaması gereken husus; kendimiz veya toplum için bir iş yapmaya niyetlenmiş bir şeyler yapıyorsak, süphelerimizin, ve korkularımızın bizim başarılı olmamıza yardımı olmadığı gibi başarısızlığa vesile olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Ülkemizdeki politikacıların yapmaları gereken işleri yapamayıp eleştiriye maruz kaldıklarında, siyasi gelecekleri konusunda şüpheye düşüp korkuya kapılarak, kendilerine yöneltilen eleştirilere, gerçek dışı beyanlarla cevap verme çabası içine girerek, **namuslu insan yalan söylemez`in** tersine hareketlerle, maskesiz gerçek yüzünü gösterir.
Kabul görmeme, ikbalini kaybetme, servetini yitirme, korkusuna sahip insanin olduğu yerde, vicdan, utanma, yaradan Allah cc sevme duygusunun bulunmadığı yerde insan olduğunu söyleyebiliriz; ama orada insanlık oldugunu söyleyemeyiz!.
Ülkemiz insanı ve bilhassa politikacılarda bulunması gereken, onları insân-i kamil yapacak bu güzel hasletlerin yerine, maalesef bazıları onları mahveden insanlıktan uzaklaştıran siyasi kariyerleri sonrası unutulanlar çöplüğüne gönderecek, gurur korkaklık ve öfkeye!!! sahipler
Ülkesi ve ülke insanının gelecegi ile ilgili kararları alacak, şahsi ikbal ve gelecek korkusundan uzak, iş yapan, halkı düşünen, yalan söylemeyen, halkını dost (dışarıda dost aramayan!) bilen insanlar yerine; düzenbaz, rüşvetçi, hırsız, küfürbaz, yalancı ve hainleri seçen halk, kurban değil *suç ortağıdır*!
**Siyasetçinin aile terbiyesi, avam kamarasında konuşmaya başladığı zaman belli olur. **
Bernard Shaw