1857 yılında Tanzimat döneminde Maarif-i Umumiye Nezareti adında kurulan ilk Maarif Nazırlığı (Bilgi ve kültür Bakanlığı) 4 Mayıs 1920 senesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin kurulmasıyla Maarif Vekaleti altında başlayan çalışmalarını 1935 senesinde Kültür Bakanlığı adı altında, 1941 senesinden 1946’ya kadar Maarif Vekilliği, 1946-1950 yılları ‘Milli Eğitim Bakanlığı, 1950 ile 1960 arası Maarif vekaleti, 1960 ile 1983 yılları arası Milli Eğitim Bakanlığı, 1983-1989 arası Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, 1989 yılından günümüze kadar Milli Eğitim Bakanlığı adı altında çalışmalarını sürdürmekte.
Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz, çocuklarımızın, gençlerin yetişmesi, milli şuurla donanmış, kim olduğunu, geçmişini, tarihi bilen, inançlı, ilim irfan sahibi olmaları için çalışma yapacak bir kuruluşun, çeşitli adlar altında değişik görevlerle iştigal etmeleri vesilesiyle, asıl görevi olan “bilgi, kültür öğrenimi ve eğitimi" işlerinden uzaklaşarak dönemsel güç odaklarının istediği şekilde tek tip insan yaratma çabası içinde olundu.
Başlangıçta, ilkokulda siyah önlük beyaz yaka (sözüm ona sınıfsal farklılık ortadan kalkacak) ortaokul ve lisede, kızların tek tek önlükleri erkeklerin tek renk ceket, pantolon beyaz gömlek medeniyet göstergesi kravat (Hırvat askerlerinin boyun bağı).
At at tut, yat yat uyu diye başlayan alfabe sonrası ezbere dayanan bireysel yeteneklerin öne çıkması yerine tek tip insan yaratmak için derste fikirleri sorulmayan, teneffüslerde asker disiplini içinde hareket edilen çocukluk dönemleri sonrası öğrenilen okuma yazma ile atalarınca yazılan eserleri okuyamayan, merak edip araştırma yapmayan, geçmişi ile kavgalı, tarihini bilmeyen millet şuurundan uzaklaşmış nesiller yetişti.
Sizlerin, eğitim toplumsal olgu ve bir sistem şeklidir, veliden başlayarak, öğrenci, öğretmen, yöneticiyi ve daha bir çok kişiyi kapsayan, felsefesi, programı olan bir sistemdir dediğinizi duyuyorum.
O zaman kendimize şu soruyu soralım, Okullarımızın etrafı neden duvarlarla çevrili ve kapıda güvenlik görevlileri var? Çocuklarımızı niçin birer yarış atı gibi ilk sınıftan başlayarak, çocukluklarını yaşayacakları yerde, arkadaşlarından daha iyi olmaları gerekli fikrini aşılayarak, çeşitli imtihanlara hazırlıyoruz!!!
Cevabınız “sistem bunu gerektiriyor” ise , benim cevabım çocuklarımızın eğitimi ile ilgili sorunları, milli sorunlardan ayırmadan, milli problemlerimize çözüm arar ve buluruz. Lakin bilmemiz gereken önemli husus, milli problemlerimizi başka milletlerin sorunlarını çözdüğü şekilde, onların dostluğuyla çözsün ve başarılı olsun. (27 Aralık 1947’de imzalanan “Fulbright Antlaşması” ile oluşturulan Fulbright eğitim komisyonun 4’ü Türk, 4’ü ABD’li 8 üyesi var .““Gölge Milli Eğitim Bakanlığı““).
Hepinizin çok iyi bildiği, PISA (Uluslararası 15 Yaş gurubundaki Öğrenci Değerlendirme Programı) 2016 senesindeki raporunda, Türkiye`deki eğitimin en büyük sorunu olarak “1-Benimsenen eğitim politikalarının yanlışlığı, 2- Eğitim kitaplarının içeriğinin bilimsellikten uzak olması, 3- okul öncesi eğitimin zorunlu olmaması ve öğretmenlerin niteliği.”
Benim de tahsil hayatımın bir döneminde okurken hiç içime sinmeyen ve rahatsız eden bazı kitaplar vardı, bunların başında Emin Oktay’ın Tarih kitabı gelir. “Emin, sen tarihçi değilsin, niye tarih yazıyorsun” dendiğinde “Bana yaz dediler, yazıyorum” demiştir.
Dünya Savaşı sırasında en büyük düşmanımız olan İngilizleri, sanki bizim manevi kurtarıcımız gibi gösterme garabetine düştüğü gibi, Rusya en büyük düşman olarak belleklerimize işledi, iş böyle olunca, araştırma yapma gereği duymayan ve bu kitaplarla tahsil hayatı geçen aydın kültürlü bilgili ülke insanımız değerli Belediye Başkanımız, 1. Dünya Savaşı sonrası ülkemizi parçalayarak işkâl edenleri değil, Padişahı hainlikle suçlaması, Yunan ve onun destekçileri olan emperyalist kapitalist sömürgeci İngiliz , Fransız, İtalyanlara ve Damat Ferit, Enver, Cemal Paşalara söz etmemesinin müsebbibi, Emin Oktay’ın yazdığı Tarih kitabı!!!.
Emin Oktay’ın tek suçu bu derseniz yanılırsınız; zira 23 Ağustos 1921 senesinde başlayan ve 13 Eylül 1921 senesinde sona eren, Atatürk tarafından çok büyük ve kanlı savaş anlamına gelen Melhame-i Kübra ifadesi ile anılan, Türk Kurtuluş Savaşı'nın önemli bir muharebesi. Sakarya Meydan Muharebesi’nin, Ankara’nın Polatlı ve Haymana ilçelerini çevreleyen alanda yapıldığını yazmayarak, değerli Parti başkanımızı yanılmasına sebebiyet verdi!
Öğretmen sınıfta sadece ders anlatmamalı, öğrencisinin araştırma yapma duygusunu harekete geçirmeli, zira okuyup yazmak bir şeyler öğrenmek, cehaleti ortadan kaldırmaz, araştırmayan kendini geliştirmeyen, içinde yaşadığı toplumu hakir gören dost olarak halkını değil, emperyalist kapitalist sömürgecilerden seçen birey olmasının önünü açar ki bunun adı da, okumuş cahil olur.
İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.
Yeni öğrenim yılında geleceğimizin teminatı olan gençlerimize ve onları yarınlara hazırlayan eli öpülesi değerli öğretmenlerimize başarılar diliyorum.