*- BALYOZU NEREDEN BULUYOR?
Koşuşturan, gerçek haberci ve girişimci, ‘Tarafsız Ses’ in yöneticisi meslektaşım Halil Kocakabak, Balıkesir’de çekilen bir videoyu gönderdi.
Bakacağım tuttu, çünkü şöyle bir not vardı:
‘Balıkesir’de Atatürk heykeline balyozlu saldırıya vatandaş müdahalesi!
Balıkesir Ayvalık’ta elinde balyoz bulunan bir şahsın, Atatürk heykeline vurduğunu gören vatandaşlar saldırganı etkisiz hale getirdi…’
İbretle izledim.
*- BİR ORADA, BİR BURADALAR
Gün geçmiyor ki Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve Aziz hatıralarına saygısızlık yapan insanların sayısı artmasın!
Ama her halukarda bu kendini bilmezler, karşı tarafta karşılarında, cumhuriyetin çocuklarını, bu vatanın insanlarını, bu milleti bulacaktır. Bunlara fırsat vermeyecektir!’ yazmış ve şöyle imza atmış, gazeteci dostumuz:
‘Bu cumhuriyetin çocukları Atatürk’ün evlatları!’
8 Ekim Salı günkü olaydan sonra yapılan resmi açıklama ise şöyle:
‘Yapılan araştırmada gözaltına alınan şahsın uzun süredir psikolojik tedavi gördüğü anlaşılmış olup hakkında adli tahkikata başlanmıştır.’
*- HATIRLAYAN VAR MI?
Güzel ve şirin tatil beldemiz Ayvalık’ta sizi 40 yıl geriye götüreyim:
Bölge haberlerinden ve istihbaratından sorumlu idim.
Bir gün Ayvalık muhabirimiz Ceynur Karagözoğlu’ndan ihbar aldım.
‘Ne idüğü belirsiz kişiler, toplu halde Ayvalık sokaklarında geziyorlar, kılık kıyafetleri ile dikkat çekiyorlar.’
Hemen atladık gittik!
Bunları takibe aldık…
Gözden uzak bir yerde, kampları vardı.
Nöbetçi dikmişler, kimseyi yanaştırmıyorlardı.
‘Komando’ gibi gecenin alaca karanlığında sürünerek, Ceynur Karagözoğlu, Bursa Milletvekilliği yapan ‘Laz Kenan’ ve ben, ‘askeri kamp’ tan bir farkı olmadığını gözlemlediğimiz yeri pusu kurarak izlemeye başladık.
Tabii fotoğraf makinelerimizle…
‘Yobaz!’ diye adlandıracağımız kişiler, inanılmayacak şekilde ‘Silahlı talim!’ yapıyorlardı…
*- YAKALANMADAN KAÇTIK
Görüntülerini yayınladık ve izlenimlerimizi yazdık.
Olaya güvenlik kuvvetleri el koydu ve bazıları yakalanarak adliyeye sevk edildi.
Bunu her halde yaşı ileride olan bazı Ayvalık ve Balıkesir’in Körfez bölgesi yaşayanları anımsar.
Tarihi de anımsadım;
Büyük ihtimalle 1978…
Bu arada belirteyim; İzmir’de 19 yıldır aranan bir ‘terörist’, kaçmak isterken yakalandı.
Madem yine yaşlılardan söz ettik, onların yazışmalarına bir göz atalım:
*- YAŞLAR FARKLI, GÖRÜŞ AYNI
Gezmek, görmek, öğrenmek kadar, paylaşımı ve güzellikleri seven emekli okuyucularımdan Haluk Narbay, ‘Sağlıklı İyi günler diliyorum’ dedikten sonra, ‘Avukat arkadaşımız sevgili Mustafa Sevi, Facebook’ta mesaj yazmış ben de ona cevap gönderdim’ diyerek devam ediyor:
Onun mesajı şöyle;
“Hayat, yaşanmış mutlulukların toplamından mı, yoksa yaşayamadığımız mutluluklar ve çektiğimiz acıların toplamından mı meydana geliyor’ 75 sene geçti, anlayamadım!
Daha da anlayamam herhalde.”
Herhalde çoğunluğumuzun, özellikle belli yaşta olanlarımızın bile arada düşündüğü ve cevabını bulamadığı sorulardan, düşüncelerden biri bu…
Hep duyarız bunu…
*- SAĞLIK İÇİN PARA LAZIM
Anımsadım;
Birçok İstanbul medyasında da, spor kritikleri ve yazıları yazan, rahmetli gazeteci Selamettin Bayındır, bir gün misafirimiz olmuştu.
Şimdi çoluk çocuk sahibi olan çocukları üç yaşlarında salonda oynuyorlardı.
Karşıyakalı Sarışın, sanıyorum ‘sütlaç’ yapmıştı.
Emre ile Yunus çok beğenmiş olmalılar ki, şöyle demişlerdi:
‘Hayatımızda böyle güzel tatlı yemedik!’
Hayatları, yaşamları neydi ki?
Umarım hepimizin yaşamı, çocukların dedikleri gibi ‘tatlı ve huzurlu’ geçsin…
En önemlisi ise sağlık…
Tabii ki para da lazım zamanımızda, çünkü sağlık da paralı oldu….
*- ‘HAYAT KAÇIRDIĞIMIZ FIRSATTIR!’
Yazımın girişinde, Avukat Mustafa Sevi’den söz etmiştik.
Haluk Narbay da, kendisine ve tabii hepimize şu yanıtı yazmış:
‘Hayat, hem yaşadığımız mutlulukların hem de kaçırdığımız fırsatların, acıların ve zorlukların bir karışımıdır.
Bazen yaşanmış mutluluklar, hayatı dolu dolu hissetmemizi sağlar; ancak kaçırılan fırsatlar ve çekilen acılar da kişiliğimizi şekillendirir ve derinlik katar.
*- MUTLULUK ve ACI BİRLİKTE
Aslında, hayat bu iki zıt kutup arasındaki dengenin bir toplamı olabilir.
Mutluluklar, acılarla daha anlamlı hale gelirken, acılar da bazen mutluluğu daha değerli kılar.
Bu yüzden hayatı bir bütün olarak ele almak, her iki deneyimin de kendine özgü katkılarını kabul etmek herhalde daha doğru.
*- KAFAYA TAKMAMALIYIZ
Aldığımız yaşlara ve geldiğimiz yıla gelince;
Üstadım bunu hiç düşünme kafaya takma, takmamalıyız.
Çünkü o, insanlığın tespit ettiği zaman dilimine göre, bize gözüküyor ve bakınca süreye rakam büyük gözüküyor
O aslında kandırmaca avutmaca!
Kuran ı Kerim’de sure var;
Yaşadığımız zamanı tarif ediyor ve orada bu dilimin aslında bizim bildiğimiz günden kısa olduğu belirtiliyor.
Ama yine de şunu söyleyebiliyoruz; hayat aslında çok kısa!
*- ORTAK HİS
Zamanın bu kadar hızla akması, çoğu insanın yaşadığı ortak bir his!. Geriye dönüp baktığında, hayatın hızlıca akıp gittiğini fark etmek, yaşanmış deneyimlerin ve birikimlerin ne kadar dolu olduğunu da gösterir aslında.
Belki de bu hız, anların içindeki yoğunluğu ve hayatın derinliğini fark etmeyi zorlaştırıyor.
Ben 86 yıllık yaşamımın nasıl geçtiğinin farkında olamadım ve buna hala inanamıyorum.
Bu süre sayısız anı, deneyim, mutluluk üzüntüleri barındırıyor.
Bu süreçte yaşanan her şey, insanı bulunduğu yere taşıyan parçalar olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız…’
Ramazan Akın’ın Fethiye’den yazdığı gibi:
‘İyi dostluklar hesapsız kurulur, içinde beklenti yoktur.
Çıkarsızlık vardır, ihanet yoktur.
Ğüven vardır.’
Ömür bir masal gibidir.
Ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel yaşadığın önemli.
Günün sözü de şöyle:
‘En zor yanında olanlara, en güzel günlerini hediye et!
Çünkü vefalı olmak, insan olmanın ilk şartıdır.’
Turizmciler, ‘Bu yıl olmadı, seneye!’ diyorlar, ‘zeytin üreticisi’ gibi…
Yakın zamana kadar, üretici ‘sırık’ kullandığı için, zeytin üretimi ‘Bir dolu, bir boş yıl’ geçirirdi.
Şimdi bu ‘eski model’ çalışmanın yerini, birçok yerde ‘makinalar’ aldı.
Ama ‘bacasız sanayi’ olarak adlandırdığımız ‘turizm’ ya da ‘tatil’ belli kişi ve zümrelerin tekelinde kaldı.
Onlar da, yani yerli ve yabancı turistler de seçimlerini başka ülkelerde, ‘çok daha ucuza’ yapma fırsatlarını buldular.
‘Gel burya!’ diyen Yunanlılar kasalarını doldurdular.
Hani devlet memurları ‘Yeşil pasaportlular’ var ya, seyahatlerini ballandırarak anlatınca, Yunanlılarla yapılan anlaşma ile ‘sınırda vize’ uygulaması da, saatlerce kuyrukta bekleme zahmetine katlananların sayıları arttıkça arttı.
Bir ara, büyük yoğunluk nedeniyle, birçok giriş gümrükleri de kapatıldı.
Bunları hep yaşadık ve gördük…
Hiç birimiz ‘aptal’ değiliz ki?
Turistik işletmelerden tutun da, turistik yerlerdeki tüm esnaf ve beklentisi olanlara ‘Avucunuzu yalayın!’ denildi.
30 liralık ürün, 300 lira olur mu?
Hadi güle güle sizlere!
Bu satırları okuyucularımdan, Ahmet Şen’in ‘başından geçeni’ anlatması üzerine yazmak zorunda kaldım,
*- İNANMASI GÜÇ
Okuyucumuz Ahmet Şen başlarından geçeni paylaşmış!
Yazımı okuduktan sonra o da klavyenin başına geçmiş.
‘Hocam daha yeni, Seferihisar’a, çocuklar ile denize gittik.
Ağaçlar dahi işgal edilmiş!
‘Sahil değil, dağda ‘ağaç altına kahvaltı için’ kilim serdik; ağaçta ‘ağlat ağacı’ küçük…
Zırt bir motorlu geldi, ‘Burası paralı! Dedi; ‘250 tl -100 tl’ye oturun!
Hayda?
Kalabalığız, kalktık sahilde bir ağaç var, (çitlembik) oturuyoruz.
Zırt, o motorlu; ‘burası paralı, ağaç altları ücretli!
Aklımda ‘deli’ soru; ‘Keşke Yunan adasına gitseydik!’ diye aklımdan geçti.
Ben kendi sahilimde, bir kahvaltı yapamıyorum!
Turist gelir mi?
Soyguncu düzen bitmeden, bu ülke turist beklemesin…’
Herhalde Ahmet Şen Bey gibi sizler de kentlerinizde nelerle karşılaşıyorsunuz.
*- TABELAYI NE YAPALIM?
Geçenlerde bir okuyucumuz, dağ başından bir görüntü göndermişti.
Ahmet Şen’in, ailesi ve yakınları ile tatil gününü rezil eden sistemin fotoğrafı…
Dağ başında çekilen fotoğraftaki tabelada şöyle yazıyordu:
‘Ağaç altları paralıdır!’
Bu tabelayı ne yapmalı?
Acaba ‘turizmcilere hediye’ mi edelim?