Basın meslek örgütleri, AKP-MHP'nin hazırladığı, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlamakla eleştirilen yasa teklifini protesto etti. Ankara'daki eylemde, ‘Bir kez daha bu yasada susturma, korkutma ve hapsetme var diyoruz. Biz gazeteciler bu yasanın geri çekilmesini istiyoruz’ mesajı verildi.
Tasarı bir haftalığına geri çekildi.
Bu arada söylemeden edemeyeceğim:
Fotoğrafları inceledim…
‘Protestocular’ ve ‘tepkiciler’ genelde ya meslek örgütlerinin temsilcileri ve de emekliler…
Yani yönetici durumunda olanlar, yandaşlar, patronlar, işverenler yok…
Neden?
Çünkü ellerini hiçbir zaman taşın altına sokmuyorlar.
Çünkü, bazıları ‘emir almaya’ alışmış…
Çünkü, ‘Paramı alır, keyfime bakarım’ diyorlar..
Çünkü; ‘Benden sonra tufan’ diyorlar, bulanık suda avlanmayı seviyorlar…
Vatandaşın duyarlılığının yüzde biri bile bunlarda yok…
Ama, ‘Masrafları karşılayamıyoruz’ diyorlar…
‘Madem öyle, işte böyle!’ diyenler de çıkacaktır…
Her haberin sorumluluğu yayınlayan gazetelerin olması ve maddi hesap bunlara kesilince hallerini göreceğiz.
Yarın iktidar değiştiğinde de, ‘Yalan haber yayınlamak’ gibi bir sorunla karşılaşıp, karşılarında önemli bir fatura görürlerse şaşırmasınlar…
Bugünün yarını da vardır…
Benden anımsatması…
‘Pembe haberler’in de doğrusu ve yanlışı mutlaka vardır…
Şunu da söyleyeyim:
‘Gazeteciyim’ diye etrafta dolaşıp, davetlerde boy gösterenlerin gerçek haberci ile yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktur.
TÜRKLER DOĞRU YOLU ÇOK ÖNCEDEN BULMUŞTU
Okuyanlar, araştıranlar bilir…
Ronald Cohn Jesse Russell 2012 yılındaki bir yayınında, biz Türkler’in tanrıyı bildiğini ve tanrıdan sade, kalpten bir dua ile isteklerini, arzularını, düşüncelerini dile getirdiğini belirtiyor.
Yani Araplardan bin yıl önce, yani onlar putlara taparken, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in onlara doğru yolu anlatırken, Türkler dua etmeyi ve Allah’tan istekte bulunuyorlardı.
Arapların putlara, Perslerin ateşe taptıkları dönemden 800 sene önce, bir ve tek olan Tanrı’ya inanan Türk Hun Hükümdarları şu duayı okurlardı:
“Ulu Tanrı.
Her şeyi yaratan Tanrı.
Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı.
Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı.
Kuru derelere pınar koşturan, ota ağaca can yürüten, ottan ağaçtan çiçek çıkartan, çiçeklerden oğul veren, arıya bal yaptıran Tanrı.
Günümüzü aydınlatan, gecemizi yıldızlarla süsleyen Tanrı.
Bize yeni bir yıl veren Tanrı.
Bu yıl bize bol ver, bolluk ver!
Otumuz otlağımız bol ver.
Kulunlarımız kuzularımız bol ver.
Yapağımız yünümüz, yağımız sütümüz, peynirimiz, kımızımız bol ver.
Yağmurumuz suyumuz bol ver.
Avlağımız avımız bol ver.
Urısı, kızı oğulumuz bol ver.
Anamızı balamızı, oğulumuzu kızımızı, gencimizi yaşlımızı, bu Kara Yer üzerinde hepimizi kara çorlardan sakla, işsizlikten bizi esirge Yüce Tanrı.
Yayımızı yaman, okumuz şaşmaz, kılıcımız keskin kıl.
Yağının başını munsuz, bileklerimizi güçsüz, yüreklerimizi umutsuz koma.
Bahar geçsin yaz gelsin, yaz geçip güz gelsin, güz buduna yeğni gelsin.
Kuzumuz, kulunumuz, oğulumuz çok olsun.
TÜRK çoğalsın Acun üze bey olsun.
Aç, çıplak kalmasın, acun düzen dirlik bulsun.
Yer ve gök ülüşü için, atalarımız tini için sunduğumuz iduklarımızı una.
Yüce Tanrı.
TÜRK Budun ilsiz kılma, TÜRK Budun başsız kılma, TÜRK Budun töresiz kılma, Hun Budun yüzün yere vurma, TÜRK Budun tutsak kılma, hatun olacak kızlarımızı kun, bey olacak oğullarımızı kul kılma.
TÜRK budununu koru...’
Her Müslümanın duası genelde böyledir.
Kuran-ı Kerim’i okuyanlar bu duanın ne kadar isabetli olduğunu tasdik edeceklerdir.
Belki bir gün konuya yine bildiğim okuduklarım kadarıyla girerim.
Bizi kandırmak, aldatmak isteyen, Kuran’ımızdan da bazı ayetleri alarak, bunları nasıl bir son beklediğini de yazmaya çalışırım.
Şunu da belirteyim…
Ben din alimi değilim…
Ama okuyanım…
Okudukça, bugün olduğu gibi çok önceki zamanlarda da Arap coğrafyasından örnekler vermeye çalışacağım…
Yorumu yapamam..
Bunu da gerçek din adamlarımıza bırakacağım…
Tarihi gerçekleri de tabii ki ‘gerçek tarihçilere.’