Oyun; çocukluktan başlayan, yetişkinlikte de şekil değiştirerek devam eden; bireye duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak katkısı bulunan işlevli bir araçtır.
İlk oyun, çocukluk döneminde oyuncak ile başlar.
Ergenlikte; oyuncak yerini dijital oyunlar ve sosyal aktivitelere bırakır. Bilgisayar, telefon oyunları, enstrüman çalmak, spor ile çeşitli kurslar olabilmektedir.
Yetişkinlikte ise çeşitli spor dalları ve hobiler, çocukluk döneminde ilk öğrendiğimiz oyun oynama ihtiyacımızı karşılar.
Çocukluk döneminde başlayıp, yetişkinlikte de devam eden oyun; bireyde birçok alana hizmet etmektedir. Bu sebeple oyunun, çocukluk dönemindeki ilk etkilerini, oyun ile çocuk arasındaki etken ilişkiyi tanımlamak gerekir.
Okul öncesi dönemde oyun; çocuğun fiziksel, duygusal, bilişsel gelişimlerini destekleyen, büyük oranda katkısı olan bir araçtır. Oyun, çocuğun kendisini ifade etmesidir. Okul öncesi dönemde çocuk, oyun aracılığı ile duygularını kolaylıkla dışa yansıtır. Düşüncelerini, beklentilerini, sevincini, korku ve kaygılarını en açık ve kolay bir şekilde ifade eder.
Oyun alanı, oyuncaklar hatta birlikte oyun oynadığı arkadaşları, kendini güvende hissettirir dolayısıyla kendi doğasından uzaklaşma ihtiyacı duymaksızın, kendini yalın sergilemesini sağlar.
Duygularını ifade etmesini oyun ile deneyimleyen çocuk, kendini ifade etmeyi öğrenmiş olur. Düşüncelerini ve isteklerini kolaylıkla ifade edebilen bir çocuğun dili gelişmiş ve gelişmeye devam etmektedir. Oyunun katkısı ile dil ve duyguları gelişen çocuğun, ahlaki değer kavramları gelişim gösterir. Oyun grubu içinde, arkadaşları ile yardımlaşmayı öğrenir. Paylaşmayı, sabrı ve hoşgörüyü deneyimle fırsatı bulur.
Bir arkadaş, anne-baba, kardeş ile oyun oynamayı öğrenmek bir süreçtir çocuklar için. Bu süreçte kişilerarası ilişkileri yönetmeyi öğrenir, ilk defa belki de burada oyun kuralları ile ‘kural’ tanır, böylelikle sabretmeyi, kişilerin hakkına saygı duymayı ve empatiyi tanımaya başlar. Oyun, çocuğun dünyasında bir çeşit sosyalleşme aracıdır.
Koşma, atlama, zıplama gibi fiziksel gücü gerektiren oyunlar; çocuğun kas gelişimini arttırır, organların düzenli çalışmasını sağlayarak, vücudun büyümeye ilişkin işlevlerini yerine getirmesini sağlar. Güç, tepki ve hızı, dikkat, denge, esneklik gibi psikomotor alanların gelişimine katkı oluşturur.
Oyunda çocuk dikkatini toplamayı ve konsantre olmayı öğrenir. Kum, su, hamur, kesme, yapıştırma, çizme, boyama gibi oyunlar çocukların küçük kaslarının gelişimine çok önemli katkılar sağlamaktadır. Bu tür oyunlar özellikle koordinasyon gerektiren etkinlikler olduğundan, çocuklarda el ve göz koordinasyonunun gelişimine önemli katkılar sağlarlar.
Oyun, çocuğa çevresini araştırma, objeleri tanıma ve problem çözme imkânı sağlamaktadır. Çocuk bu yolla büyüklük, şekil, renk, boyut, ağırlık, sayma, zaman, mekân, uzaklık gibi pek çok kavramı ve eşleştirme, sınıflandırma, sıralama, analiz, sentez ve problem çözme gibi birçok zihinsel işlemleri de öğrenir.
Çocuk, aileden aldığı birçok duygusal tutum ve davranışları oyun ortamına yansıtmaktadır. Çocuk, oyun ortamında olumsuz duygularını dışa vurma fırsatı bulmakla birlikte, çoğu zaman bu olumsuzluklardan arınarak rahatlama sağlamaktadır. Kendisini oyun ile rahat ifade eden çocuk, ailesini birlikte oyun oynamak için zorlar, kendisi gibi ailesinin de oyun oynamaktan keyif alacağını düşünür, kendi dünyasında en rahat iletişim kuracağı tek alan oyun alanıdır.
Çocukluk dönemiyle başlayan oyun, önce bireyin kendini tanımasını, ifade etmesini sağlarken, özgüveni destekler, ilişki kurmayı ve yönetmeyi öğretir. Yaşamımızın ilk yıllarında tanıştığımız oyun, yaş aldıkça şekil değiştirse de insani bir ihtiyaç olarak fark etmeksizin varlığını sürdürür. Oyun sadece çocuklar için değil yetişkinler için de gerekli ve işlevli bir araçtır.
Yaş aldıkça oyun oynamaktan keyif almanız dileğiyle...
Psikolog
Çift &Aile Terapisti
CEREN YAĞCIKÖSEOĞLU