Yıllar önce Dinar depremini takip eden bir gazeteci olarak yaşadığımız son depremler bölgeye giden meslektaşlarım ve vatandaşlarımız gibi beni de çok etkiledi.
1 Ekim 1995 tarihinde saat 18.00 sıralarında haber merkezine gelen Dinar depremi ihbarı üzerine hemen harekete geçtik ve yaptığımız araştırma sonucu bilginin doğruluğu ortaya çıktı. Deprem bölgesi için beni görevlendirdiler ve gazetenin aracıyla Dinar’a doğru yola çıktım.
Aldığımız bilgilere göre 6.1 şiddetindeki deprem Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesi ve yakın çevresinde meydana gelmiş ancak Denizli, Isparta, Burdur ve Uşak illerini de içine alan nispeten geniş bir alanda hissedilmişti.
Bu depremde 90 kişi hayatını kaybetmiş; 243 kişi muhtelif derecede yaralanmış ve ayrıca yaklaşık 40.000 konut da hasar görmüştü.
Birkaç saat sonra Dinar’a ulaştığımızda hava kararmıştı ancak yine de aracımızın far ışığı gibi elimizdeki imkanları kullanarak depremde yıkılan binalar, açık alanlarda bulunan vatandaşların toplu halde fotoğraflarını çektim ve bazıları ile depremde yaşananlarla ilgili röportajlar yaptım. Bu bilgileri ve çektiğim ilk fotoğrafları geldiğim araçla çalıştığım gazeteye gönderdim.
Bu arada ekim ayı olmasına rağmen Dinar’da çok soğuk bir hava vardı. İzmir’de hava çok güzeldi ve acil olarak yola çıktığım için kısa kollu gömlekle gelmiştim. Beni getiren aracıda göndermiştim , barınacağım bir yerde yoktu. Gece saatlerinde soğuk daha da artmıştı ve üşüyordum. Sabahın ilk ışıklarıyla yıkılan binaların fotoğraflarını çekecektim.
Artçı sarsıntılar ardı ardına geliyordu. Saatler geçmek bilmiyordu ve ben sabah olmasını bekliyordum... Dinar'da yaşadıklarımdan sonra o bölgede yaşayan vatandaşlarımızı çok iyi anlıyorum.
Ve sonunda sabah oldu, aldığım bilgiye göre Dinar polis lojmanı yıkılmıştı ve enkaz altında kalanlar vardı. Bir vatandaşımızın yardımıyla lojmanın olduğu yere gittim.
Ve yıllardır unutamadığım o görüntüyü gördüm.
Lojmanın enkazının altında uzanan bir kol adeta yardım ister gibi molozların arasındaydı. Hem binayı ve hem de adeta “bana yardım edin” der gibi umutsuzca uzanan o kolun fotoğraflarını çektim. Bu görüntüyü hiç unutmadım ve unutacağımı da sanmıyorum.
Daha sonra enkaz kaldırıldı ve o kolun sahibinin genç bir polis memuru olduğu ortaya çıktı.
Dinar’da en çok hasar gören binalar kamu binalarıydı.
Nedenlerini hepimiz biliyoruz. “Devlet Malı Deniz”…
Malzemeden çalmışlar yani ölüme davetiye hazırlamışlardı.
Yıllar geçmesine rağmen bu değişti mi ? Bence hiç değişmedi.
İmar afları, malzemeden çalan müteahhitler, belediyelerin denetimsizliği, çarpık yapılaşma. Sonuçta anne ve babasını kaybeden çocuklar ile evlatlarını, yakınlarını, dostlarını , arkadaşlarını kaybeden vatandaşlarımız, bunalıma giren bir toplum, deprem korkusu yaşayan insanlar.
Televizyonlarda deprem bölgesinden görüntüleri, uzmanlardan görüş alınan tartışma programlarını izliyoruz.
Hepimizin uyku düzeni bozuldu. Hepimizi deprem korkusu sardı.
Ve son olarak 6 Şubat günü Kahramanmaraş'ta 7.7 ve 7.6 şiddetinde ve daha sonra meydana gelen ve Hatay, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Elazığ’da yaşanan depremlerde aynı sorunlar yüzünden binlerde bina yıkıldı ve yine binlerce insanımız hayatını kaybetti.
Görüyorsunuz eksiklikler ve sorunlar yıllar geçmesine rağmen aynı.
Yine günah keçisi olarak birkaç kişi tutuklanacak, bir süre sonra her şey unutulacak ve bu sürüp gidecek . Bu yüzden hepimize sorumluluklar düşüyor.
Ülkemize geçmiş olsun, hayatını kaybedenlere Allah’tan Rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
İnşallah artık aklımız başımıza gelmiştir.