Asrın felaketi olarak adlandırılan ve 11 şehrimizi yer ile bir eden depremin üzerinden tam bir ay geçti. Yaralar sarılmaya başlandı. Ama bu yaşanan felaketin acı izlerini tüm ülke olarak hissetmeye devam ediyoruz.
Barınma ihtiyaçları gibi diğer yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması için tüm ülkenin seferber olduğunu görmek, birlikten kuvvet doğar sözünün doğruluğunu bir kez daha ispatlamış oldu. Tam da, böyle kötü olay için değil, keşke iyi günlerde bir araya gelip kaynaşsaydık dediğimiz ortamda, siyasetin kızıştığı seçim dönemine girdik.
Umarım bu dönemde herkes, başkasının fikirlerine ve görüşlerine saygı gösterir, kardeşliğin daha önemli bir duygu olduğunu ve depremde gördüğümüz gibi ölümün hepimize ne kadar yakın olduğunu hatırlayarak davranırız. Seçim dönemlerinde yalan yanlış “yanıltıcı haber yayınlara” itibar etmeden seçimi keyifli hale getiririz.
Safları sıklaştırırsak, omuz omuza dayanışma içinde olursak kazanan Türkiye olacaktır. Birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışanlara karşı durup, mücadelenizi kardeşlikten yana vermemizi isteyen ulu önderimizin şu sözünü lütfen unutmayın!
“Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.” Mustafa Kemal Atatürk
Önderimizin veciz sözleriyle ilgili makale okurken, kutlanmakta olunan 8 Mart emekçi kadınlar günü nedeniyle bir sözünden ve alıntı yaptığım manevi kızının ağzından aktarılan bir anekdotu aktarmak isterim.
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkla başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.” Mustafa Kemal Atatürk
1936 yılının ilk günlerinde, eğitime başlayacak olan Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde ilk dersi manevi kızının vermesini ister. 9 Ocak günü vereceği derste yer almasını istediği bir paragraflık notu Afet İnan’a uzatır.
“Tabiatta bilirsiniz ki, hiçbir şey yok olmaz. Ne bir ses, ne bir söz, ne bir hareket… Geçtiği çağ ne kadar eski veya yeni olursa olsun, bütün bu oluşlar oldukları andaki gibi tabiat içindedir. Bu dalgalanmada zaman ve mesafe kavramı yoktur.
Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde söylenen söz veya akis yapan hareketleri, yine dünyanın her hangi bir köşesinde aynı anda işitmenin, dinlemenin, zapt etmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Yarın, bizi saran tabiat unsurları içinde binlerce ve binlerce sene evvel söylenmiş sözleri olduğu gibi toplayıp tespit etmek imkânına elbette varılacaktır.
Tabiatın bugün için esrar dolu sinesine gireceği muhakkak görülen insan zekâsı, beklenilen hakikatleri ortaya koyacaktır.” Yazılı bu notu verdikten sonra Afet İnan’a “Bunu derste okumalısın. Çünkü tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi şahsın söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyeceğiz.”
Afet İnan “çok uzak gelecekte olabilecek bir keşfi, kendi ifadesi olarak sunmaya cesaret edemeyeceğini” söyler ve derste bu bilgiyi paylaşmaz. Atatürk “bir gün bunlar olacak görürsün işitirsin.” diye sitemini dile getirir.
1966 yılı içerisinde radyo haberlerini dinlerken, seslerin ayırımı esasına dayanan çok özel bir araştırma ile ilgili haber Afet İnan’ın ilgisini çeker. İtalyan araştırmacılar, geçmişe ait sesleri toplayacaklarından bahisle, Venedik’te kurulan Bilim Kurulunun Demostenes’in, Jül Sezar’ın ve Pythagoras’ın kendi seslerinin toplanmaya çalışıldığını bildirirler.
Manevi kızı Afet İnan, Atatürk’ün yıllar önceki notunu hatırlar… Tarih Profesörü Afet İnan bile bu büyük devrimcinin ileri görüşlülüğünü anlayamamış ve pişmanlık duymuştur. Pişmanlığını şu sözlerle tamamlamıştır.
“Açtığı yoldan dönülmeseydi, başlattığı devrimler sürdürülseydi, bugün Türk milleti çağdaş uygarlık seviyesinin çok üstünde yaşar ve dünyaya; mal, hizmet ve bilim ihraç eden devlet olurdu.”