Sadece Anadolu’da değil, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve Balkanlarda barışın, kardeşliğin, huzurun, adaletin temsilcisi olan Osmanlı İmparatorluğu, yaşadığı her dönemde farklı etnik kökenlere ve farklı dinlere sahip toplumu, bir çimento gibi bir arada tutmayı başarmıştı.
Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecinde ise sahneye çıkan emperyalist güçler sınırları kendilerine göre çizmeye başladılar. Peki, kimdi bunlar? Tahmin ettiğiniz gibi İngilizlerden, Fransızlardan, Yunanlıdan ve diğerlerinden başkası değildiler. Bölgeyi sömürgeleştirdikleri gibi halkları bölüp parçaladılar.
Anadolu üzerinde de arzu ettikleri şekliyle sınırları çizme girişimleri, başta Mustafa Kemal ve binlerce isimsiz kahraman sayesinde boşa çıkarıldı. Çanakkale, Kut’ül Amare, Sakarya ovasından başlayan İzmir’de biten kurtuluş savaşı ile hevesleri kursaklarında kaldı. Yaptıkları tüm hesaplar şaştı.
Türk insanı esareti sevmiyordu… Bazen düşününce, “her Türk asker doğar” sözünün doğru olduğunu kabul ediyorum. Düşman karşısında ülkesini savunurken, mazlum diğer ülke insanlarına yardıma giderken şerefli Türk askerinin asilliği tüm dünya tarafından kabul görüyordu.
Tüm dünya kabul ediyordu da, içimizden bazıları ekmeğini yediği, suyunu içtiği, taşından, toprağından, okulundan faydalanıp yaşadığı bu ülkeye düşmanlığından, şerefli Türk askerine pis dilini uzatmaya çekinmiyor, teröristleri savunmaya geçebiliyor olması biz de demokrasinin yanlış anlaşıldığının sadece bir örneğidir.
Alenen yalan söyleyerek insanları, kurumları aşağılayarak karalamanın, hürriyet ile demokrasi ile bağdaşmadığı bir gerçektir. Çok şükür ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet rejimi ve onun adaletli yargı sistemi sayesinde, bu kötü insanların ceza almaları mümkün olacaktır.
İstanbul’da İngilizler tarafından kapatılan Meclis-i Mebusanın yerine, yurdun dört bir yanından gelen temsilcilerle Ankara’da Büyük Millet Meclisinin kurulması, anlaşılacağı üzere halk iradesinin tecellisiydi. Böylece kurtuluş savaşı başlamıştı. Oluşan yönetim boşluğunun giderilmesi ve ülkemizin geleceği için Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları “Cumhuriyet” rejimini uygun görmüşlerdi.
Kurtuluş savaşı sırasında yaşanan birçok kahramanlık öykülerini okuduk veya büyüklerimizden dinledik. Hepsiyle de gururlandık göğsümüz kabardı. Öyle ya, büyük bir destan yazılıyordu. Herkes elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Vatan sevgisi; yorgunum, uykusuzum, yaralıyım gibi kelimeleri ortadan kaldırmıştı.
Daha önce duydunuz mu bilmiyorum? Dünyada hiçbir milletin kullanmadığı bir kelime sadece Türkiye’de kullanılıyor… Savaş esnasında yaralanıp hastaneye getirilen askerlerin tedavileri bitince, diğer ülkelerin askerleri evlerine gönderilir ve onlara “geçmiş olsun”, ”evinize gidip istirahat edin” denir.
Oysa Kurtuluş savaşı sırasında, taburda ki askerler yaralandığında hastanede tedavileri bitince tekrar savaş alanına yani taburuna geri gönderildikleri için “Taburcu oldun” denir. Bu söz zamanla yerleşik hal almış ve dünyada bir tek Türkiye’de kullanılmış ve her hastaneden ayrılan hasta için kullanılmaya devam etmektedir.
Böylesine kahramanlar yetiştirmiş bu topraklarda, terörist ile iç ve dış düşmanlarla mücadele eden askerimiz, polisimiz ve tüm kolluk kuvvetlerimize şükran borçluyuz. Atatürk’ün iki veciz sözüyle veda edelim sizlere. “Tek bir Egemenlik var. O da Milli egemenliktir.” “ Ne Mutlu Türküm Diyene”