Cumhuriyetimizin 100. yılında tesadüfen Cumhurbaşkanlığı seçimi bu yıla denk geldi. Oldukça heyecanlı bir süreç yaşadık. İktidar ve muhalefet, seçmene sundukları ile göz doldurdular. Vaatler ve gerçekleşenler havada uçuştu desek yanıltıcı olmaz. Sonuçta, ortada geçeceği tahmin edilen seçimin 1. Turu beklendiği gibi sonuçlandı.
600 Milletvekilinin seçiminden çok, yeni sistemde ki anlayışla “Devlet Başkanı” seçimi, herkesin sonucunu merakla beklediği bir yarıştı… Türk siyasi tarihinde bir ilk olarak, 2. Tur seçimi sonucuna kilitlendik hepimiz. Sonuç ne olursa olsun, bazı kendini bilmezlerin çıkardıkları söylentilerin aksine, son derece olgun demokrasi örneği olarak bir seçim geçirdik. 2. Turunda böyle geçeceğine inancım tamdır.
Cumhuriyet rejiminde, Devlet Başkanlığı, eski adıyla Cumhurbaşkanlığı, daha da eski adıyla Reisicumhurluk oldukça önemli bir makamdır. 1924 Anayasasının 32. Maddesi “Reisicumhur devletin reisidir. Bu sıfatla merasim-i mahsusada Meclise ve lüzum gördükçe İcra vekilleri heyetine riyaset eder.” demektedir.
Bunun açıklaması; Başkan hem Meclise ve hem de Bakanlar kuruluna yani hükümete başkanlık yapabilir anlamındadır. Dünyada birçok örneği olduğu gibi, Türk tarihinin en önemli devrimcilerinden biri olarak Atatürk’ün kurucu Cumhurbaşkanı olması beklenen bir gelişmeydi. Washington, koloni ordularının komutanı olarak Amerikan bağımsızlık savaşında önemli rol oynamış 1787’de Amerika Birleşik Devletleri’ne Başkan seçilmişti.
Çarlık rejimini ortadan kaldıran Bolşevik lider Lenin, Ekim 1917’de Devlet ve Hükümet Başkanlığına getirilmişti. Vietnamlılar 1946’da Ho Şi Minh’i, Ekim 1949’da Çinliler Mao’yu Devlet Başkanlığı ile onurlandırdılar. Açıkça görülüyor ki, kurtuluşu sağlayan milli kahramanların, yeni rejimde lider/Başkan olarak göreve gelmesi doğal bir sonuçtur.
Bugün çok konuşulan konulardan biri, daha doğrusu bir makamdan bahsetmek gerekirse, İnönü kabinelerinde 1932 – 1937 yılları arasında görev almış olan Bayar’ın “Başvekâlet vekilliği” yani Başbakanlığı, bugün atama ile gelen Cumhurbaşkanı yardımcılığı gibiydi. Tarihçiler tarafından Atatürk ile İnönü arasında ki ihtilafların bir yansıması olarak değerlendirilen, Bayar’ın göreve getirilmesi oldukça anlamlıdır.
Bu gelişme bir anlamda Başvekil İsmet İnönü’nün devrinin kapandığına işaret etmekteydi. En sıkıntılı zamanlarda birbirlerine sırtlarını dayayan bu iki arkadaşın aralarındaki anlaşmazlıklar, ülkenin kaderini de etkilemiştir. Buna rağmen bütün bunlardan Atatürk-İnönü ilişkisinin tamamen koptuğu sonucuna varmamak gerekir.
Atatürk’ün hastalığı döneminde Türkiye, Celal Bayar’ın Başbakanlığında yönetilmiştir. İsmet paşa Eylül 1937 ile 11 Kasım 1938 tarihleri arasında, bir anlamda inzivaya çekilmiş olsa da, Atatürk’ün ölümü sonrası çalkantısız bir şekilde, 2.Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır. Bu bize Cumhuriyet rejiminin esaslarının pekiştiğini, İnönü’nün bu görevi layıkıyla yapabileceğine herkesin inandığının bilinmesiydi.
Partide İnönü’ye muhalifler de vardı. Bayar hükümetinin İçişleri bakanı Şükrü Kaya ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüşdü Aras bunlardan bir kaçıydı. Muhalifler aday olarak Fethi Okyar’ı öne sürseler de, buna rağmen Parti yönetiminin ortak düşüncesi, İnönü’nün bu göreve layık olduğunu onayladı.
Tahmin ediyorum içinizden, “iyi de Celal Bayar niye bu göreve getirilmedi?” diye sormuşsunuzdur. Celal Bayar deneyimli, bilgili bir iktisatçı olsa da, devletin tüm askeri ve siyasi katmanlarında etkili olabilme yeteneğinden uzak görünüyordu. Yani vekâlet etmek başka bir şeydi. Lider olmak başka bir yetenekti…
2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den sonra çok partili döneme geçiş, parlamenter sistem ve nihayet Başkanlık sistemi ile 13. Cumhurbaşkanımızı seçmek üzereyiz. Kronolojik olarak görev yapan Cumhurbaşkanlarını tek tek ele almak, onlar hakkında okuduklarımı ve hatırladıklarımı sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Bizler Mustafa Kemal Atatürk’ün özellikle Türk gençliğine emanet ettiği genç Cumhuriyetimizi ilelebet payidar kılmak için mücadele edeceğiz. 19 Mayıs kurucu liderin gençlere hediye ettiği “Gençlik ve Spor Bayramı” olsa da, aynı zamanda yeni adıyla “Atatürk’ü anma” bayramıdır. Rahmetle yad ediyor ve Bayramın hepimize kutlu olmasını diliyorum.