Fuat Göztepe, Göztepe’ye her şeyini verdi karşılığında sadece Göztepe adını aldı
Efsane takımın ilk efsane yıldızı
15 Haziran 1912-13 Nisan 1992
Süper Lig'den düşen Göztepenin sevdalıları kan ağlıyor.
Türk futbolunun efsane lakaplı tek kulübü Göztepe Süper Lig’den düşmenin acısını yaşıyor. Büyük camialar zor günlerinde tarihine yaşlanır efsanelerine sarılır bşr anlamda onlardan güç alır. Ben de bu sefer ki yazımda yakında çıkacak olan ancak sponsor engeline takılan kitabımdan bir tarihi araştırmayla sizlere sesleneceğim. Göztepe’yi Göztepe yapan Göztepe’ye her şeyini veren karşılığında ise sadece adını alan ilk efsane Fuat Göztepe’den bahsedeceğimi. Hem de bugüne kadar hiç bilinmeyen ve yazılmayan yönleriyle Fuat Göztepe’den. Fuat Göztepe’nin kökeni anne ve baba tarafından Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu şehir Selanik’tir. Selanik’in kan ağladığı dönemdir…
Yıllarca Türk’ü, Rum’u, Bulgar’ı, Ermeni’si, Müslümanı’nın, Hristiyanı’nın, Yahudisi’nin, hep birlikte dostça, huzurla yaşadığı mutlu kentte artık hüzün ve gözyaşı vardır. Fuat Göztepe’nin dedesi ailesini de alıp getirir İzmir’e… Ardından kısa bir süre sonra da vefat eder. Fuat Göztepe’nin babası Mehmet Efendi ise baba mesleği kömürcülükle geçimini sağlamaktadır. Zaten anladığı tek iş kömür işidir. . Mehmet Efendi toprak ve yapraklarla üzerini kapattığı meşe odunları 270 derece sıcaklığa ulaştıktan sonra mangal kömürü haline getiriyor ve satıyormuş. Mithatpaşa Caddesi’nin denize bakan tarafında, 55 sokakta bir kömürcü dükkanı varmış. Kömürcü Mehmet Efendi diye sorduklarında hemen gösterirlermiş onu. Hoş sohbet bir adammış. Güzelyalı’da tanımayan neredeyse yokmuş. Aynı zamanda Cami Sokağı’nda yani 56 sokağın karşısında da evleri varmış.
FUAT GÖZTEPE’NİN İKİZİ NASIL ÖLDÜ
Fuat’ın annesi Nüzhet Hanım ise ev hanımıymış.. Önce Cahide adında bir kız çocuğu dünyaya getirmiş. Ardından da 15 Haziran 1912’de Fuat ve Necla adında biri kız diğeri oğlan ikizleri olmuş. İşte o Fuat sonradan ‘Göztepe’ soyadını alacak efsane futbolcu Fuat Göztepe’nin ta kendisidir. Fuat henüz 2 yaşına geldiğinde ise ikiz kardeşi Necla vefat etmiş. Ölüm nedeni kalp rahatsızlığı olarak gösterilmiş. Selanik’ten İzmir’e göçen aile uzun süre Necla’nın yasını tutmuş …
Toparlanmaları hiç de kolay olmamış. Evde huzur kalmamış ama İzmir’de de huzur yokmuş. İzmir işgal edildiğinde yani 15 Mayıs 1919’da Fuat henüz 7 yaşında Reşadiye’deki (Güzelyalı’daki) Müdafaa-i Hukuk İlkokulu’na yeni başlamış bir öğrenciymiş. Orta okul eğitimini Tatış Ailesi’ne ait Özel Türk Koleji’nde almış. Bu arada İzmir’in sokaklarında artık Türk değil, Yunan ve İtalyan askerleri dolaşıyormuş. Yunanlıların İzmir’deki varlığı o döneme kadar Türklerin dost bildikleri Rum ailelerini de şımartıyormuş. Komşuluk, insanlık, sevgi yerini kine ve nefrete bırakmış. Bir zamanın komşu Rumları şimdi jurnalcıları olmuşlar.
Zulüm had safhadaymış. İzmir’de Türk ailelerinin varlıklarını sürdürebilmeleri çok zor bir olaymış. Kömürcü Mehmet Efendi ve ailesi için de durum aynen böyleymiş. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemidir, düşmanlar yurdun neredeyse her yerini işgal etmiştir. Tek umut Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının başlattığı Büyük Taarruz ile süregelen Kurtuluş Savaşı’dır… Kömürcü Mehmet Efendi ve Ailesi’nin yapacağı tek şey vardır, sabretmek, dua etmek… Bu durum 9 Eylül 1922 yılına kadar bu şekilde sürmüş.
ALTAY’DAN NEDEN VE KİM YÜZÜNDEN AYRILDI?
Askerlerimizin düşmanı yurdumuzdan kovduğu dönemlerde orta okul ikinci sınıf talebesi olan Fuat, lise eğitimini Alsancak’taki Ticaret Lisesi’nde almaya başlamış. Fuat futbolu çok sevmektedir. Müthiş bir yeteneği vardır. Henüz 15 yaşındayken Altay’ın B Takımı’nda oynamaya başlar. B takımında öylesine çok goller atar ve kendisinden bahsettirir ki Türkiye onu konuşmaya başlar. 17 yaşına geldiğinde ise Fuat, artık Altay’ın A takımında oynamaya başlar. Altay, İzmir 1928-29 sezonunu namağlup şampiyon bitirmişti. O yıl Altay’ın kadrosu yeni katılanlarla birlikte gerçekten çok güçlüydü.
Kalede Cemil, Dominik, Nevzat, Faruk, Vehbi, Baron Fevzi, Hilmi, Hakkı Parker, Vahap Özaltay ve İsmail Hakkı Gür gibi yıldızların arasında Fuat da vardı. Fuat kendisine şans verilen maçlarda müthiş performans gösteriyor ama ağzıyla kuş tutsa ilk 11’de forma giyemiyormuş. Dominico isimli İtalyan levanten golcü siyah-beyazlılarda yöneticilerin en çok sevilen isimlerindendi. Fuat’ın, Dominico’dan çok daha iyi futbolcu olduğunu herkes biliyordu ama onu kesip genç Fuat’a formayı vermeyi kimse göze alamıyordu. Fuat ise bu duruma isyan ediyor, daha fazla çalışıyordu…Her görev verildiğinde ise üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor, goller atıyor ama maçlarda nedense Dominico direkt oynuyordu…. Fuat çok çalışıyor, mücadele ediyor ama durum değişmiyordu. Bu durum onu formasından soğutmuş ve bir İstanbul takımı ile oynanan maçta yine aynı şeyler olunca Altay’dan ayrılmaya karar vermiş.
ALTAY ÇOK PİŞMAN OLDU AMA NAFİLE
Fuat Göztepe’nin Amerika’da yaşayan oğlu Mehmet Göztepe bakın bu konuda neler söylüyor: “Babam çok onurlu bir insandı. Ama sinirli değildi. İdmanlarda direkt oynayan, devamlı gol atan, çok çalışan bir insanı kesip maçlarda başkasını koyarsan o insan haliyle kızar. Ve o da çok sabrediyor ama sonunda ümidini kaybediyor ve ayrılmaya karar veriyor. Semtinin takımı Göztepe’ye gidiyor…
O Göztepe’ye geldiğinde sevgiyle saygıyla karşılanıyor. Zamanla o sevgi sevdaya aşka dönüşüyor. Göztepe onun gelişiyle müthiş bir sıçrama gerçekleştiriyor. O gollerini attıkça Göztepe kazanıyor, Türkiye ise dedem Fuat ile Göztepe’yi konuşuyor. Ardından onu izlemeye gelen yetkililer A Milli Takıma alıyorlar. 1932 yılında Halkevleri Muhteliti Moskova’da Spartak ve Dinamo takımlarıyla maç yapıyor. Daha sonra Leningrad’da, Leningrad Muhteliti’yle, Kiev’de Dinamo takımıyla, Odessa’da Odessa Muhteliti’yle maçlar yapıyorlar. Milli takımımızın en gözde oyuncularından Fuat Göztepe 8 gol kaydediyor. Odessa Limanı’ndan gemiyle İzmir’e döndüklerinde Fuat Göztepe sarı-kırmızılı taraftarların omzunda karşılanıyor. Babamın popüleritesi arttıkça Altaylılar da bin pişman oluyor. Sonra babama haber gönderiyorlar, ‘evine geri dön’ diye… O ‘Kesinlikle hayır’ diyor…
‘Ben semtimin takımı, evim ocağım Göztepe’den hiçbir yere gitmem. Burada çok mutluyum’ diyor. Bir maçta İstanbul’a gittiklerinde ona Galatasaray teklifte bulunuyor ‘hayır’ deyip kestirip atıyor. Sonra da Fenerbahçe’den kendisine teklif geliyor. Bize anlattığı ‘Başka takıma gitmek bize takımımıza ihanet gibi gelirdi. Beğenilmek güzel ama gitme fikri bizi üzerdi. İşte biz formamızı o kadar çok severdik’ derdi...’
DÖRT GOLÜN DÖRDÜNÜ DE FUAT ATTI
Fuat Göztepe Yunanistan'ın Enosis takımını 4-3 yendikleri maçta 4 golü de atarak destan yazar. Pozitif futbol anlayışı, zeka dolu çalımları, oyun kuruculuğu, iş bitirici vuruşları, topa hakimiyeti, sert voleleri ve temiz ahlakıyla kısa sürede gönüllerde taht kuran Fuat o dönemde senede sadece bir veya iki kez yapılan milli maçlarda, tam 5 kez Türk Milli Futbol Takımı formasını giydi. Göztepe formasıyla 100’ün üzerinde gol attı. 1936 yılında Göztepe’nin Egespor’u 15-0 yendiği maçın 10 golünde ise Fuat Göztepe’nin adı vardı. İzmir futbolunun en önemli oyuncularından, Göztepe tarihinin ilk efsane ismi Ahmet Fuat Göztepe, takımına her şeyini veren ve karşılık olarak Altaylı Vahap Özaltay, Altınordulu Sait Altınordu gibi 1934 yılında soyadı kanunu çıkar çıkmaz soyadını kulübünden alan bir futbolcuydu.
Fuat Göztepe yine Göztepe ile ölümsüzleşen Hakkı Olaç ve kendisi gibi soyadını kulübünden alan Sait Altınordu ile çok iyi arkadaştı. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlarına katılan kafilemizden futbol, güreş ve bisiklet takımlarımız, oyunların ardından Sovyetler Birliği’ne geçerek çeşitli müsabakalarda yer aldılar. Fuat artık Göztepe’nin gururu, Milli duruşunun resmi olmuştu. Fuat Göztepe 5 kez formasını giydiği Milli Takım’da 5 gole imza attı.
FUAT, GÖZTEPE SOYADINI NASIL ALDI?
Fuat, Göztepe’de 10 numaralı formayla oynadı ve hayatını Göztepe’ye adadı. Tek kuruş almadan yıllarca futbol oynadı, sonra antrenör, teknik direktör ve yönetici olarak çalıştı. Mehmet Göztepe’nin dediği gibi babası Fuat Göztepe sadece futbol ustası değil, mükemmel bir insandı. Mehmet Göztepe, Fuat, Sait ve Vahap’ın soyadlarını kulüplerinden alışlarının bilinenler gibi olmadığını belirterek, Babamın en samimi arkadaşı Sait Altınordu’ydu. Hatta bekarlık döneminde babam Sait Altinordu’nun Namazgah’taki bir muhitte kiralık evinde oturmuş. Sait Altınordu gibi Vahap Özaltay ile de çok samimi arkadaşlar. Vahap Özaltay ile de Altay’dan ayrıldı diye bir düşmanlık kesinlikle söz konusu olmamış. Hatta haftada bir toplanıp birlikte yemek yerlermiş.
Babamın anlattığına göre üçü de o dönemin en ünlü ve iyi futbolcuları. 21 Haziran 1934’te soyadı kanunu çıktığında dönemin İzmir nüfus başkatibi Safi Bey Altay’dan Vahap, Altınordu’dan Sait ve Göztepe’den de babam Fuat ile buluşmuş. Üç futbolcuyu da karşısına alıp, ‘Bakın üçünüz de İzmir’in en büyük takımlarının en büyük futbolcularısınız. Sizi herkes çok ama çok seviyor. Sizin de isimleriniz kulüplerinizle ebedileşmeli.
Dilerseniz sizlere önerim soyadlarınızı kulübünüzün adı olarak belirleyelim. Ne dersiniz?’ demiş. Kulüplerine büyük sevgiyle bağlı olan üç efsane futbolcu da hemen bu teklifi kabul etmişler. Sait amca Altınordu, babam Fuat Göztepe soyadını almış ama Vahap amca İzmir’e giren süvarilerin komutanı Miralay Fahrettin Bey'in "Altay" soyadını alması ve bunun o dönemde başka kimseye verilmemesi üzerine, "Özaltay" soyadını tercih etmiş.”
VERGİ MEMURU FUAT, FUTBOLU NEDEN BIRAKMAK ZORUNDA KALDI
Mehmet Göztepe, Fuat Göztepe ile ilgili bilgiler vermeye devam ediyor: “Futboldan o dönemlerde para kazanılmadığı için babam Basmane’deki Hükümet Vergi Binası’nda vergi memuru olarak çalışıyor. Ardından da Cahide Hanım’la yani annemle evleniyor. Tanışmaları ise oldukça ilginç. Annem Cahine hanımın babası Akhisarlı Ali Rıza Batur babamın Maliye’de şefiymiş. 1941 yılının Ekim ayında tıpkı 27 Eylül 1930’daki gibi İzmir’de yaşanan bir sel faciası var. Yaklaşık 50 kişinin öldüğü. İşte o dönemde Ali Rıza Bey sele kapılıyor ve ölmekten son anda kurtuluyor.
Ancak daha sonraları ağır hastalanıyor. Uzun süre zatürre hastası olduğu için evinden çıkamıyor. Sonra işyerine haber gönderiyor, “Zahmet olmazsa Fuat benim maaşımı getirebilir mi?’ diye… Fuat Bey, ‘Tabii ki seve seve’ diyor…Babam taa o dönemde Basmane’deki işyerinden yürüyerek Güzelyalı’daki Vali Konağı’nın karşısındaki söz konusu eve gelip kapıyı çalıyor. Kapıyı annem Cahide Hanım açıyor. İşte ilk görüşte aşk derler ya birbirlerine orada aşık oluyorlar. Birbirlerinden öylesine çok etkileniyorlar ki kısa süre sonra bu aşk evliliğe dönüşüyor. Tabii bunda anneannem Fatma Batur Hanım’ın da çok payı var. 1943 yılında dünya evine giriyorlar ve futbolu bırakıyor. 1944’te ben doğuyorum, 1946 da Gönül, 1952’de de Gülay ve sonra da 1959’da Jale Göztepe dünyaya geliyor…
Babam evlendikten sonra futbolu bırakıyor ama Göztepe’yi bırakmıyor. 12 yıl Göztepe’nin antrenörlüğünü yapıyor. Dönem dönem de yönetim kurullarında genel kaptan olarak görev alıyor. Bu arada Maliye’de de memurluğu sürdürüyor. Yardımcısı Abbas Göçmen’i hiç yanından ayırmıyor. 1960 ile 1962 yılları arasında babam Fuat Göztepe yönetici olarak futbol şubesinin başındaydı. Sonradan da Ruhi Karaduman antrenörlük yapmaya başladı. Gürsel Aksel ile Güler Aksel’in Manisa’dan transfer edildiği dönemde Ruhi Karaduman babamla birlikte hareket edip transferi gerçekleştiriyorlar. Abbas Göçmen de babamın futbolculuk döneminden itibaren hep yanında olan omuz omuza, yürek yüreğe çalışan bir adam. Nevzat Güzelırmak’ın da gelişine vesile olan isimlerden birisidir Fuat Göztepe. “
Fuat Bey 18 yaşında kapısından girip efsaneleşip soyadını aldığı kulüpte hem gol kralı oldu, hem antrenörlük ve teknik direktörlük yaptı, hem de yöneticilik görevi üstlendi. Anlayacağınız hayatını Göztepe’ye adadı. Maliye muavin olarak çalışırken Karşıyaka Mal Müdürlüğü’ne getirilmek istemiş. Karşıyaka’da olduğu için oraya da gitmemiş. Fuat Bey 1960 yılında Maliye Vergi Müdürlüğü’nden İtiraz İşleri Müdür Muavini olarak emekliye ayrıldıktan sonra Mali Muşavir olarak Kemerlaltı ‘Başdurak’ta dükkan açtı.
Şirketlerin defterlerini tutuyor, onların tüm mali işlerini takip ediyordu… Ancak Göztepe ile de bağlarını hiç koparmıyordu. Oğlu Mehmet Bey sonraki süreci ise şöyle anlatıyor: “Babam Göztepe’nin tüm maçlarına gidiyordu. Özellikle Avrupa Kupaları’nda destanlar yazdığımız dönemlerdeki maçlar onun en büyük mutluluk kaynağıydı.
Adnan Süvari, Gürsel, Gürel, Nevzat, Ali, hepsi onu çok ama çok severlerdi. Kız kardeşim Gönül de, Sepici ailesinden Talat Sepici ile evlendi. Sepici Ailesi de Göztepeliydi. Ancak ablamın eşi Talat Bey’i 69 yaşında erken kaybettik. Çok üzüldük, çok zor günlerdi. Talat Bey’in kardeşi Tarık Sepici de Özdemir Arnas’ın başkan olduğu dönemde Göztepe’de asbaşkanlık yapmıştı. Onların da Göztepe’ye çok önemli hizmetleri oldu. Ben 43 senedir evliyim ve eşim Amerikalı Patricia ile iki çocuğumuz var. Oğlum 41 yaşında Fuat Göztepe, kızımız Jale. Hiç unutmuyorum. Rahmetli başkan Özdemir Arnas kendi elleriyle babama 1 numaralı, bana da 579 numaralı üyelik kartlarını vermişti. Babam rahmetli olduktan sonra Bülent Özkul başkanın döneminde ben 1 numaralı üye yapıldım. Bu gururların en büyüğüdür”
LEFTER BABAMA HAYRANDI
Fuat Göztepe, daha sonraki dönemlerde Göztepe’yi takip ediyor ama maçlarına gitmiyordu… Çünkü, tribünlerde çok küfür ediliyordu… Onların döneminde hiç böyle bir şey yoktu. Rekabet vardı ama kabalık yoktu. Kimse kimseye zarar vermez, saygısızlık etmezdi. Göztepeli Fevzi Zemzem’i çok beğenirdi. O da Fuat Göztepe’yi can kulağıyla dinlerdi. Bazen idmanlara gidip ona, ‘Şurada dur, bu pozisyonda bunu yap, sakın şunu yapma’ gibi sırlar veriyormuş. O da onu dikkatle dinliyor Fuat ustadan feyiz alıyormuş. Mehmet Göztepe’ye göre Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu Letfer de tam bir Fuat Göztepe hayranıymış. Beyoğluspor’da, Taksimspor’da oynarken, Göztepe her İstanbul’a geldiğinde Göztepe maçlarına gidiyormuş. Sonradan Fuat Göztepe yöneticilik yaparken tanışmışlar. ‘Senin hayranındım’ demiş. İzmir’e her geldiğinde ya ziyaret ediyor, ya da selam gönderiyormuş.
FUAT GÖZTEPE MÜZİSYENDİ KONSERLER VERDİ
Göztepe’de attığı dillere destan golleriyle Metin Oktay’a bile ilham kaynağı olan, sarı-kırmızılı kulüpte teknik direktörlük ve yöneticilik yapan Fuat Göztepe ile ilgili ortaya çıkan son belge ise müzisylen olduğu. Hem de öyle böyle değil, dinleyenlerin en az futbolu kadar yetenekli ve ender bulunan sesiyle Münir Nurettin’den şarkılar söyleyip konserler verdiği günleri anımsatıyor. Göztepe’nin eski başkanlarından Mehmet Yılmaz’ın oğlu Raşit Yılmaz özel arşivinden kimsede olmayan belgeyi bana gönderdiğinde inanın ben de büyük şok yaşadım.
Belge Yeni Asır’dan Haluk Cansın’ın Fuat Göztepe’nin verdiği konserle ilgiliydi. Cansın yazısında, valilik tarafından düzenlenen Kızılay Balosu’nda Göztepe’nin efsanevi futbolcusu Fuat Göztepe’nin konserini en ince detaylarıyla dile getiriyor ve diyor ki, kemamda ‘Ölürsem yazıktır sana kanmasam’ şarkısının bestekarı Hayri Yenigün, tanburda ünlü bestekar Ragıp Hoca’nın oğlu Şuayip Elkutlu, kanunda Fethi Bey’in başını çektiği saz ekibinin eşliğinde Fuat Göztepe dinleyenleri mest etti…”
Ve yazının devamındaki yazı ise çok enteresan, “Fuat’ın evi Amerikan Koleji’nin arkalarında. Yaz geceleri, hele bir de mentap varsa Fuat evinin penceresinin karşısına geçiyor ve Münir Nurettin’in plaklarını dinleyerek öğrendiği şarkıları o kadar güçlü ve o kadar tatlı bir sesle söylemeye başlıyor ki, devam ettiği süre, her defasında konu-komşu için, baştan sona çıt çıkarmadan dinlenen, doyumsuz bir müzik ziyafeti… Ama yaradılışında harikalar yarattığı futbol sahasında bile kendisine çok yakışan bir çekingenlik var. Fuat frag içinde dimdik… Üç saz ustası da smokinleri ile hemen arkasında, sanki öyle değilde hepsi sarı-kırmızı formaları üstlerine geçirmiş, KSK kalesini şut bombardımanına tutuyor. Faiz Kapancı’dan ‘Hayali çıkmıyor bir gün gönülden’, Artaki Candan’dan, ‘Koklasam saçlarını bir gece, ta fecri kadar’, Sadettin Kaynak’tan ‘Hicranla harap oldu da deli gönlüm’ Her hangi bir eğitim almadan, amatör bile sayılamayacak bir adam dinleyenleri tıpkı futbolunda kensini izleyenler kadar mest ediyor."
FUAT GÖZTEPE’NİN SON GÜNLERİ
Fuat Bey 1990’lı yılların başlarında sağlık sorunlarıyla cebelleşmeye başlamış. Önce prostat, ardından safra kesesi ameliyatı geçirmiş, son dönemlerinde ise oluşan sorun nedeniyle beyinde tahribat yaşanıyormuş. Ardından da ameliyat dikişlerinde iltihaplanma başlamış. Birkaç yıl bununla uğraştıktan sonra bir gün aniden rahatsızlanıp hastaneye kaldırılmış.. 13 Nisan 1992 günü ise rahmetli olmuş. Doktorlar ölüm nedeni olarak ‘çoklu organ yetmezliği’ diyorlarmış.. Rahmetli Fuat Göztepe’nin cenazesi önce kulüp binasına getirilmiş, ardından Gürsel Aksel Stadı’na…
Göztepe’nin ilk efsanesi için yapılan törenlerin ardından tabutu gözyaşları eşliğinde çocukluğunun geçtiği Güzelyalı’ya ve adına yapılan parka getirilmiş… Sadece Göztepeliler değil o sırada Türk futbolu da ağlıyormuş. Büyük futbolcu, müthiş kaptan Fuat Göztepe’nin cenazesi Cami Sokağı’ndaki Yeni Camii’de kılınan namazın ardından Torbalı’da Sepici’lere ait Aile Kabristanı’na defnedilmiş…
Fuat Göztepe ülkemizin gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından birisiydi. Çok iyi bir futbolcu çok iyi bir insandı. Pozitif futbol anlayışı, zeka dolu çalımları, biriyantinli saçları, topa hakimiyeti, sert voleleri ve temiz ahlakıyla kısa sürede gönüllerde taht kuran Fuat Göztepe kulübün bir numaralı efsanesi, bir numaralı üyesi ve gönüllerin de bir numaralı ismi olarak gönül bahçesine gömülmüştü.
O günümüz şartlarında yaşasaydı, değil Türkiye dünyanın en önemli futbolcularından birisi olurdu diyenler çok. Onun ruhunda isyan vardı, forma vardı, renk aşkı vardı. gol vardı, zafer vardı, başarı vardı. O adının yanına kulübünün adını yazdıracak kadar formasına sevdalıydı.
O gerçek bir efsaneydi. İşin aslı Göztepe oydu, o ise Göztepe’nin ta kendisiydi…