Yeni kitabımda bir Deneme yapmak istedim..
Böylece yola çıktım.. Yani kitap üzerine çeşitli konular, kitap odaklı olaylar, başımda uçuşan kitaplı anılar, kitaplı şehirler, sokaklar, insanlar, çilekeş yazarlar, kütüphaneler, görüp geçirdiğim kitaplı fantaziler akıp gitsin istedim. Başladım yazmaya ve akıp gitti sayfalar..
Edebiyatta bu yazı türüne Deneme diyorlar ve kesin bir tanımını yapamıyorlar.
S.Johnson belli kalıplara ve türlere sokamadığı her yazılı metni, deneme sayma eğilimindedir. Geniş ve genel anlamda, yazarın kendisiyle yakından ilgili monografi, biyografi, oto biyografi, kişiye özel duygu ve düşünceler, yeni çıkan kitaplarla ilgi eleştiriler deneme sayılıyor. Çünkü bu tür yazılarda denemeyi yazanın kişiliği, bilimin yöntem ve ilkelerinden baskın çıkıyor, Dr.Sami Akalın, “Edebiyat Terimleri Sözlüğü”nde denemeyi, bu tumturaklı sözlerle öne çıkarmakta (Varlık Yayınları, 1970).
16.Yüzyıldan beri Fransız yazarı, ustamız Montaigne’den beri bağımsız ve hayata üstten bakan (veya içinden bakan) bir edebiyat türü (yöntemi) olarak oluşmaya başlayan deneme, kısaca ve kestirmeden “yazan kişiye göre yazı biçimi” diye de sunulabilir.
Deneme türünde yazıyı kaleme alan kişinin (yazarın) özel duyguları, düşünceleri, dünya görüşü, kıcaca tüm varlığı ve birikimi en ön plandadır. Montaigne bir yazısında her denemede kendinden bu kadar çok söz ettiği için üzüldüğünü anlatıyor, ama kendinden söz açmasa, yazdığı deneme olmayacakmış.. Biz de deneme yazıp, kendimizden söz açtığımız için şimdi oturup ağlayacak mıyız yani?..
Denemeci kendisiyle konuşur gibi yazar
Dr.Sami Akalın, önemli şeyler belirtiyor:
“Bilim konuları, tek bir insana göre olmadığı için deneme türüne uygun düşmüyorlar; bilimsel gerçekler bütün insanlara aynı yüzü gösteriyor. Ama sanat ve düşüncede zevkler ve inanışlar değişiyor; denemeciler de bu konuda yazıyorlar. Montaigne’ye göre iyi bir denemeci kendisiyle konuşur gibi yazar, kesin bir sonuca varmaz; varsa da bu sonuç kendisi için kesindir. Deneme kompozisyon bakımından da belirli bir biçime uymak zorunda değildir. İşlenen konuyu bütün ayrıntılarıyla didik didik etmek te gerekmez. Harold G.Merrian, deneme ile deneme olmayan arasında kesin bir sınır çizgisi bulmaya uğraştı; ona göre, samimiyetle resmiyetin çatıştığı hat, denemenin bittiği yerdir; resmi davranışla deneme yazılamaz. Geniş anlamdaki deneme türünün örnekleri bütün dünya edebiyatlarında bolca görülüyor. Japonya, Çin ve Hindistan gibi Doğu ülkeleri edebiyatçıları, denemenin Avrupa’dan önce Asya’da başladığını savunuyorlar..”
Eski yazarlarımızdan önce Sami Paşazade’yi sayalım.. Çağdaş Türkiye yazarları arasında Nurullah Ataç, yerli deneme türümüzün ilk simge ismiydi. İzmir’de deneme tadında yazan Mehmet H.Doğan, en son Yapı Kredi’den “Yüzyıldan Denemeler” kitabı yayınlanan Turgay Gönenç, İ.Mert Başat, gerçekte başarılı bir opera yönetmeni olan Mehmet Ergüven gibi yazarlar tanıyoruz. Fazla çıkmadı.. Şairden geçilmiyor, romancılar deste deste, öykücüler çığ gibi.. Ama deneme dediğinizde ortalık tenhalaşıyor..
Büyük Deneme Sihirbazı İzmirli Salah Birsel’i, İzmir hanesine yazalım, durumu kurtaralım bari..
Binlerce yazı yazdım.. Bunlar deneme miydi?..
Her gazete yazısı, deneme değildir..
Her deneme de, gazete yazısı olamaz..
Ama benim hikayemde durum çok farklı..
Demokrat İzmir gazetesinde 1971-79 arasında ortalama 500 yazım ve araştırmam yayınlandı, Yeni Asır gazetesinde 1983-2002 yılları arasında ortalama 3000 yazım yayınlandı, hepsini onlarca klasör içinde saklıyorum, bir yıl boyunca hafta sonları iki gün tam sayfa yazdığım Star gazetesinde 100 yazım çıktı, dergilerde ve Yeni Ekonomi gibi gazetelerde yazdığım yazılar cabası, son olarak 2005’ten beri yazdığım Hürriyet’te sadece hafta sonları olmak üzere 300 civarında yazım yayınlandı.. Demek ki, kitap çalışmalarım hariç olmak üzere, 1968’den beri 3900 civarında yazı yazmışım..
İtiraf edeyim ki, yalnızca haber niteliği taşıyan 100 kadar yazım haricinde, bu yazılarımın hepsi deneme tadı veren yazılardı. Şiir gibi yazıyorsun derlerdi; oysa kimse deneme gibi yazdığımı pek fark etmedi. Çünkü gazete yazılarımı daima edebiyatçı kimliğimden faydalanarak yazıyordum, bu yüzden de düz yazılarım az da olsa edebi ağırlığı olan metinler olarak şekillendi sürekli olarak.. Şiir gibiydi çoğunluğu.. Buna gayret ettim.. İzmir’de son 30 yılda edebiyatçı kimliği ağır basan bir başka sürekli gazete yazarı da çıkmadı benden başka.. Haydi kendimizi de fazla abartmayalım, belki yanılıyoruzdur..
Şimdi bu kitabımla deneme birikimimi daha geniş bir ufka taşıdığımı sanıyorum.. Bayağı da heyecanlanıyorum.. Kitap su gibi akıp gidiyor. Eğer bu kadar kalın bir çalışmayı basmayız derlerse, ‘ne olur’ diye de tasalanmıyorum. Hele yazılsın bakalım, basılması ayrı dert..
Haa unutmadan..
“Montaigne’nin Denemeleri”ni hala okumadınız mı?..
O kitabı hala okumadınız ise, bu kitabı hiç okumayın!