Türkiye Komünizmi’nin önderlerinden ve “Atatürk ve Komünizm” kitabının yazarı Rasih Nuri İleri anlatıyor:
Gazi Paşa, daima Emperyalizme direndi...
Emperyalizme karşı gerekleştirilen Türk Kurtuluş Savaşı esnasında Anadolu’ya destek veren tek adresin Sovyetler Birliği ve komünistler olduğunu hiç unutmadan bu araştırmamızı sunalım....
Bu yazımızda şahsi yakın dostum Türkiye Komünizminin simge isimlerinden rahmetli Rasih Nuri İleri’yi de parantez içinde önemle anlatacağım.
Çünkü..
Çünkü, Atatürk’ün kurduğu “Kemalizm” temelli partiyi, Batı Emperyalizmine, ABD’ye, Emperyalizmin aparatı PKK örgütüne ve HDP’ye (Yeşil Sol Parti), küreselcilere, batıcı liberalizme, NATO’ya, Kemalizm ve ulusalcılık karşıtı 14 Aralık Hareketine, AKP kopyası minik gerici partilere ve sonunda Zafer Partisi’ne muhtaç hale getirenlerin dışında kalan gerçek Kemalist insanlarımıza tarihi müttefiklerini nerede aramaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum..
Önce Atatürk’ün kurduğu komünist partiyi anlatalım..
Sonra adım adım gidelim..
Yolumuz uzun.. Yolumuz çetrefilli..
ATATÜRK’ÜN KURDUĞU KOMÜNİST PARTİ
Türkiye Komünist Fırkası (TKF), Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde, 18 Ekim 1920’de Atatürk'ün emriyle kurulmuş siyasi partidir. "Resmî komünist partisi" olarak da bilinir. 18 Ekim 1920 tarihinde kuruldu. Genel Başkanı Hakkı Behiç Bayiç idi. Kapanış tarihi Mart 1921 idi. Merkezi Ankara oldu..
Atatürk’ün bu kararının önemli nedenlerinden biri, dış müttefiki olmayan Ankara Hükûmeti ile Sovyet Hükûmeti arasındaki yakınlaşmaydı. Bu dönemde Sovyet Hükûmeti, Kurtuluş Savaşı’nı silah ve cephane göndererek destekliyordu. Ayrıca yaklaşık bir ay önce Bakü’de kurulan Komintern'e bağlı (yani Sovyetler’in hakimiyetindeki) bir diğer Türkiye Komünist Partisinin (TKP) de önü kesilmek, ülkede artan Bolşevik sempatisi ve çeşitli sosyalizm eğilimlerini de böyle bir parti içerisinde denetim altına alınmak istenmişti. (Donald F. Busky (2002) - Communism in History and Theory: Asia, Africa, and the Americas. ISBN 0275977331).
Bu nedenle TKF'in kurulmasıyla birlikte mecliste Halk Zümresi ile temsil edilen Yeşil Ordu Cemiyeti dâhil, tüm Bolşevik, sosyalist ve komünist yapıların yasaklanıp tümü bu partiye katılmaya çağrıldı.
Partinin kurucuları arasında Tevfik Rüştü Aras, Mahmut Esat Bozkurt, Celal Bayar, Yunus Nadi, Kılıç Ali, Hakkı Behiç Bayiç, İhsan Eryavuz, Refik Koraltan, Eyüp Sabri Akgöl ve Süreyya Yiğit yer aldı. Görüldüğü gibi bunlar Atatürk’ün yakın adamlarıydı
Partinin genel sekreterliğini (umumî kâtipliğini) Hakkı Behiç Bey yapıyordu. Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, İsmet İnönü, Celal Bayar ve Kâzım Karabekir de partiye katıldılar.
Yunus Nadi'nin Anadolu'da Yeni Gün gazetesi ise (şimdiki Cumhuriyet gazetesi) partinin yayın organı oldu.
Fakat Yeşil Ordu içindeki birçok İttihatçı kadro resmî partiye katıldıysa da, Yeşil Ordu / Halk Zümresi mensuplarından Nâzım Bey ve diğer bazıları ile birlikte Salih Hacıoğlu liderliğindeki Ankara'daki gizli komünist partisi mensupları, 7 Aralık 1920’de Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasını (THİF) kurdular.
Ankara’nın kurduğu resmî komünist fırkası (TKF), Dünya komünist partileri enternasyonal kuruluşu Komintern’e üyelik için başvurduysa da kabul edilmedi. Bunun üzerine Atatürk yaklaşık üç ay sonra partiyi kapattı. Bu kararda bağımsızlık temelli bir Sovyet dostluğu öngörülmüştü..
TKP önderlerinden Rasih Nuri İleri bu gelişmeleri, Atatürk’ün ileri görüşlü bir bağımsızlık arayışında olmasına ve yine Emperyalizme karşı daha kararlı savaşabilme içgüdüsüne bağlamaktadır.
Bu parantez içinde benim özellikle dikkatimi çeken nokta şudur:
“Gerçek komünistler de, gerçek Türkçüler de anti-emperyalisttir. Komünizmde Mustafa Suphi - Şefik Hüsnü - Nazım Hikmet – Mehmet Ali Aybar geleneği ne kadar anti-emperyalist ise; Türkçü doğrultuda, Ömer Seyfettin - Ziya Gökalp - Mustafa Kemal - Yusuf Akçura - İsmail Gaspıralı - Sultan Galiev - Neriman Nerimanov çizgisi de o kadar anti-emperyalisttir. Bu bakımdan gerçek komünistler ile gerçek Türkçülerin çatışması anlamsızdır ve sadece Emperyalizm’in işine yarar. Hele hele Amerikancı liberal ümmetçiliğin ve Amerikancı bölücü Kürtçülüğün bu kadar azdığı günümüzde..”
Bunu kim söyledi?..
Bu saptamayı 2001 yılında Attila İlhan yaptı. Buradan hareket edip Stalin’e ve Sultan Galiev’e yani Doğu Türklerinin komünist önderi Mir Said Alioğlu’na geleceğiz, ama ancak gelecek yazımızda bu konuları sunabiliriz....
Şimdi oralara uzanmadan, yazımıza devam edelim.
Atatürk, komünist miydi?..
Türkiye Komünist Tarihi’nin önemli liderlerinden Rasih Nuri İleri ile Balıklıova köyünde ve İstanbul Doğan Apartmanındaki dairesindeki ortamlarda yaptığımız konuşmalarda oğlu Suphi ile gelini Mahmure İleri’nin çok yakın arkadaşı olduğum için zorlu sorularıma büyük bir sabır ve tevazu ile yanıtlar verdi. Sorularım, Komünizm, Atatürk, Emperyalizm üzerinde yoğunlaşmıştı.. Teybim yine çalışsın, eşi bulunmaz güzel insan Rasih Nuri İleri konuşsun:
“.. Gazi Mustafa Kemal Paşa, ölümüne kadar Emperyalizme karşı koymuş, yabancı sermayeyi yurttan kovmuş ve Sovyetler Birliği’ni doğal bir müttefik saymıştır. Bu yüzden Sovyetler, İstiklal Savaşı’nın sonuna kadar Anadolu’daki ölüm kalım mücadelesinde Mustafa Kemal’i desteklediler. Bunu günümüzün kemalistleri de, komünistleri de unutmamalı.. “Atatürk ve Komünizm” sorununun ilk maddesini böyle anlatalım.
Ancak Mustafa Kemal Paşa, işçi sınıfı örgütünün güç birliği tekliflerini (1919-1925), o sınıfın objektif ve sübjektif şartları yönünden değerlendirmiş, proletarya örgütünün tarihsel gelişmemize dayanan güçsüzlüğü verisi karşısında da bu güç birliğinde, yani Kemalist-Proletarya ittifakında bir yarar görmemiştir.
Buna delilim ise, Atatürk’ün tercihi ile, 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde “Tüccar – Sanayici – Çiftçi –İşçi” ittifakına dayalı bir karma ekonomi tercihinin ortaya çıkmasıdır. Ancak bu ittifakın “Tüccar – Sanayici” ayağının, bir ulusal burjuvazi yaratabilmek için çok daha kayrıldığı, önem verildiği ve desteklediği açıktır. Devletçilik denen şey zaten, devlet yatırımcılığını teşvik etmek ve korumak çerçevesi içinde nihai amaç olarak milli bir kapitalizmi kurmak idi.
Ne yazık tır ki, bu tutumun bizi, kısa bir dönemde (yani kendisinden sonra) yeniden Emperyalizme bağımlı duruma düşüreceğini Mustafa Kemal Paşa hesaplayamamıştır. Bununla beraber iktidarın verdiği güce ve kendine uyulan geniş sevgi ve saygıya dayanarak bu geriye, yani gericiliğe ve Emperyalizme tutsaklığa gidişin hızını sağlığında devlet zoru ile durdurabilmiştir. Fakat İsmet İnönü dönemi de kapanıktan sonra, çok partili demokrasiye güya geçilmesiyle Kemalizm’in küçük burjuva devrimcisi lastiği patlamıştır.
Kemalist devrimin dayandığı sınıfsal ittifak, küçük burjuva kökenli asker sivil bürokrat zümreden ve eşrafın millici kısmından ibaretti. Bir de ortak Ermeni tehlikesine karşı Doğulu aşiret beyleri ile işbirliği durumu mevcut idi. İlk iki zümrenin önderliğinde başarılan Milli Kurtuluş Savaşını işçi sınıfı ve örgütü desteklemiş, sürekli savaşlar sonunda bitap hale gelen köylüler ise mücadeleye ancak düşman mezalimi karşısında veya askerlerin zoru ile katılmışlardır. Sonraları sosyal gerilimi frenleyecek olan bir unsur da Ermeni ve Rum mallarının paylaşılması şeklinde belirmiştir.
(…)
1920 yılında olayların zoruyla Mustafa Kemal Paşa’nın temsil ettiği asker-sivil küçük burjuva kökenli yönetici zümresinin öncülüğünde bir Anadolu Şura Devleti veya Sovyet Halk Cumhuriyeti kurulsaydı ağırlığını hissettirebilecek durumda bulunan, bilinçli ve örgütlü bir proletaryanın var olmaması, dahası devrimci teori ile yoğrulmuş bir işçi sınıfı partisinin olmayışı karşısında, böyle bir sosyalist etiketli rejim, yöneticilerin bütün iyi niyetlerine rağmen, olsa olsa bir tür “Devlet Sosyalizmi” şeklini alırdı
Yine de padişahlığı, saltanatı, monarşiyi, hilafeti, gerici tüm kurumları bir çırpıda silip süpüren, yerine batılı burjuva yaşamına dönük ileri hamleleri gerçekleştiren bir kemalist rejim tam bu noktada ilerici ve kendine özgü tam devrimci sayılabilir. Daha ötesi, yani sosyalizme ulaşmak 1920’lerde belki onlardan beklenebilirdi, ancak günümüzden geriye baktığımızda bunun bir anlamda imkansız olduğu görülmektedir.
(…)
Sosyalizme ülkemizi kemalistler değil, sosyalistler kavuşturmalıdır. Teori bunu anlatır bize. Milli Demokratik Devrim aşamasında işbirliği kaçınılmazdır, ama hepsi o kadar.. Bir başkası bize sosyalizmi armağan etmez.
(..)
Mustafa Kemal’in gerçekçiliğini belirtelim önce. Sonra “komünist olmuş muydu, sosyalist miydi?..” sorularına cevap verelim. Kesin olarak hayır.. Kurtuluş Savaşımızın asker kökenli lideri, hiçbir dönemde içten biçimde ne komünist, ne de sosyalist olmuştur.
Zaten ne kadar çok okusa, birikimi olsa, kuzeyindeki Bolşevik devriminden haberli olsa bile, sosyalizm konularında tutarlı bilgisi yoktu, olması da gerekmez zaten. Paşa için bunlar teorik değil, pratik konulardır. Paşa, komünist yönlü bazı yazılar yazmış, demeçler vermiş, hatta yakın arkadaşlarına komünisti isimli bir parti kurdurmuştur, daha da ileriye giderek 3.cü Enternasyonel’e yani Komünist Enternasyonal’e, daha doğrusu Komüntern’e üye olunması için müracaatta bulunmuştur.
Ama bütün bu belgelere rağmen içten bir komünist hiçbir zaman olmamıştır. Paşa’nın tek derdi ülkesinin bağımsızlığını sağlamak konusuydu. Bu yolda her türlü görüntüye girebilirdi. Ama o görüntüye teslim olmamıştır. Tek amacı Emperyalizmin defterini dürmektir. Bunda da başarılı oldu.
Bu yüzden biz komünistlerin daima ona saygısı vardır.”