Şimdilerde “Yaşar Aksoy Sokağı” diye isimlendirilen Karşıyaka 1850 Sokak’taki (Lise Yolu) evimizdeyiz, ilkokul beşinci sınıfta filanım, ilk kez Mösyö Pardayyan ile tanıştım..
Pardayyan, bir Fransız şövalyesi idi..
Kılıcını mutlaka, “Ahlak, dürüstlük, namus ve Fransa” için kullanan bu müthiş kahraman şövalye, daima ezilenlerden, yoksullardan, zayıf olanlardan yanaydı. “Ahlak ve dürüstlük”, haklıdan ve zayıf olandan yana olarak biçimlenmişti bu şövalyenin hiç dinmeyen serüvenlerle dolu yaşam kavgasında..
Michel Zevaco (1860-1918) gibi usta bir romancı, böylece dünyanın en delikanlı karakterini yarattı.. Michel Zevaco, Pardayyan’ı tam on ciltte yazıp bitirdi. Jean Paul Sartre’ın bile Le Matin gazetesindeki köşesinde övdüğü bu hayali kahraman, gerçekte her insanın içinde olan iyilikçi kahraman meleği kışkırtıyor ve Pardayyan herkesin aşık olacağı bir ilah olarak ortaya çıkıyordu. Hatta dünyadaki insanlar, “Pardayyan’ı Okuyanlar-Pardayyan’ı Okumayanlar” diye ikiye ayrılıyordu. Pardayyan’ı Okumayanlar, pek önemsizdi..
Pardayyan’ı Okuyanlar ise yeniden ikiye ayrılıyorlardı: “Pardayyan’dan Yana Olanlar-Kraldan Yana Olanlar” diye..
Kimse, Kral’dan yana olmuyordu ki..
Herkes Pardayyancı idi..
Ben de öyle..
O, bize şövalyeliği öğretmişti..
Pardayyan ciltleri tam on cilt idi..
Pardayyanlar, Pardayyan’ın Aşkı, Pardayyan ve Fausta, Pardayyan’ın İntikamı, Pardayyan Ergizisyonla Boğuşuyor, Pardayyan’ın Zaferi, Pardayyan’ın Oğlu, Pardayyan’ın Milyonları, Pardayyan‘ın Kızı, Pardayyan’ın Sonu..
Gerçekte dört Pardayyan vardı.. Baba Pardayyan, asıl Pardayyan, Pardayyan’ın oğlu ve yeğen Pardayyan.. Bu kahraman insanlar ve aynı karakteri paylaşan aile çevreleri, zalim Kral’a, zalim Kraliçe Katerin dö Medici’ye ve Engizisyona karşı kelle koltukta savaşıyorlardı. Cesaret, bunların ruhunu zaptetmişti. Dürüstlük, ahlak ile cesaret birleşmiş bir çocuk doğurmuştu, ismi Pardayyan’dı..
Paris’te, Seine nehrinin kıpkızıl kan aktığı, Amiral Kolinyi ve arkadaşlarının yok edildiği meşum ve melun Sen Barthelemy Katliamı’nda, Pardayyanlar’ın kafaları kesilecek onbinlerce Protestanı korumak için verdikleri destansı mücadele, hiç aklımdan çıkmaz..
Romanda Pardayyan ölünce, ağlamıştım galiba.. Ama kitabın sonundaki bir söylem, bana Pardayyanlar’ın hiçbir zaman ölmeyeceğini hep anımsatmıştır:
“- Hayır, Mösyö Pardayyan ölmüş olamaz!.. O kıratta bir adam ölemez! Ona Azrail bile el sürmekten çekinir. Hayır alicenap ve Şövalye Pardayyan, kahramanlar kahramanı Pardayyan ölmedi! Bir gün hiç ummadığınız bir sırada kimbilir yine hangi uzak ve efsanevi maceradan dönüp aramıza katılacaktır!”
Bu on cildi, ilkokulda satır satır okumuştum.. Tam tamına ihtilal yılı, 1960 idi.. Çocukluk arkadaşlarım Ahmet ve Ayşe Çığ’ın sevimli babası, komşumuz Hava Albayı İhsan Çığ amca, okumaktan yıpranmış ilk cildini bana verip mutlaka okumamı istemişti. İlk sayfada kendimi kaptırdım, hemen bitirip yan eve geçip ikinci cildi istedim, haftalar süren bir keyif içinde tam on cildi bitirdim. Muhsin Batur’un iyi arkadaşı olan İhsan amca beni kutlamış elimi sıkmıştı. Sonra ilk cildi bir daha istedim.. Hemen verdi, ilk cildi bir kez daha okuyup gizlice üstüne yattım, geri vermedim. İlk cildi, Hava Albayı Muhsin Batur da (daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral) okumuş ve bir teşekkür yazısını ilk sayfaya yazıp altını imzalamıştı.. Kitap çalma huyum ta o günlerden kalma galiba.. Pardayyan’ın o ilk cildini hala hatıra olarak saklarım. Murat Sertoğlu çevirisi ile 1944 yılında Güven Kitabevi tarafından basılan bu kitap kütüphanemin başköşesindedir ve benim çocukluk hayallerime giden kapının gizemli anahtarıdır. Daha sonra Pardayyanlar’ın gıcır gıcır tam takım ciltlerini de satın aldım.
“Nisan Kitap” dergisi, Haziran 1984 tarihli bir Parday-yan Özel Sayısı yayınlamıştı, nefis bir derleme olarak hala arşivimde saklarım. Emre Kongar, Ahmet Altan, Talat Güreli, Ömer Madra, Sevin Okyay, Eray Canberk, Mehmet Güreli çok tatlı yazılar yazmışlar kendi Pardayyanları üzerine.. Dünyada iki tür insanlar vardır ayrımını da Ahmet Altan yaptı, oradan hep aklımda tutarım şu sözlerini:
“İnsanlar ikiye ayrılır, Pardayyan’ları okuyanlar ve okumayanlar. Pardayyanları okuyanlar gizli bir örgütün üyeleridir, kendilerine özgü dilleri, işaretleri, zevkleri vardır.. Pardayyan-lar’ın arasında gurbette yaşarlar ve hep birbirlerini ararlar. Pardayyancıların iki büyük özelliği vardır. Birinci özellikleri kitaplarla olan ilişkilerinde ortaya çıkar. Kitaplarla seksüel değilse bile sansüel bir ilişkileri vardır. Onları alırler, koklarlar, okşarlar, her sözcüğünden, her cümlesinden ayrı hazlar çıkartarak, okumanın başka hiçbir şeyde bulunmayan zevkini içlerine sindirerek okurlar.
İkinci özellikleri ise, yabancılara asla söylenmeyen bir sırdır. Her Pardayyancı, derin bir reveransla selam verdiğinde uçları yere değen uzun tüylü bir şapkası olsun ister. Reveranstan sonra şapkasını başına geçirdiğinde, tüylerin omzuna değdiğini duymak, rüzgarda rengarenk tüylerin uçuştuğunu görmek ister. Onlar için bu uzun tüylü şapka bir yaşama biçimidir aslında.
Küçük bir çocuk, okuma macerasını Pardayyanlarla başlarsa, bu maceradan ömrü boyunca kurtulamaz artık. Kitapların insana nasıl inanılmaz bir zevk verdiğini öğrendiğinden, hep o zevkin peşinde koşar. Olmayan şapkasının olmayan tüylerini uçuşturarak kitaplardan kitaplara, sayfalardan sayfalara, kahramanca koşturur durur. Kitapların yaşamdan daha zevkli olduğunu öğrenmiştir. Üstelik kitaplar yaşamdan daha gerçektir. Yaşam bir düştür, gerçekdışıdır, uydurmadır. Yaşamda bir Pardayyan bulamaz bir çocuk, yaşamda böyle bir gerçek yoktur ama kitaplarda vardır.
Pardayyanlarla başlar macera, sonra Lermontov okunur belki. Peçerin’e hayran olunur. Sonra Dostoyevski, Tolstoy, Balzac.. Akar gider kitaplar.. Bir Pardayyancı bir şeyler öğrenmek için okumaz kitapları. Onun için kitaplar, başka hiçbir şeyin veremeyeceği kutsal zevkin kaynağıdır. Kitapları zevk almak için okur. Biraz sevişmeye benzer bu okuyuş.
Yalnız çocukların yol arkadaşıdır Pardayyan. Issız, terke-dilmiş, azarlarla, tehditlerle ve tehlikelerle dolu bir dünyada güçsüzlüğün ve çaresizliğin zavallılığını yaşayan çocuğu bir anda güçlü bir kahraman yapan sihirli şapkadır o.
Her çocuk kahramandır. Herkesten ve her şeyden korkan bir kahraman tabii. Pardayyan kendisini okuyan çocuğa kahramanlığın somut biçimini gösterir. Çocuğun minik elini tutar ve ona nasıl bir kahraman olması gerektiğini öğretir. Pardayanları okuyan çocuğun kahramanlık düşlerinde artık parıltılı bir örnek vardır. Pardayyan çocuklara bir alçak, bir kalleş, bir iftiracı, bir yalancı olmamayı da sıkı sıkıya öğretir..”
Ahmet Altan pek güzel anlatmış..
Dedim ya, hem yaşam mücadelemde, hem gazetecilik ve yazarlık yaşamımda, Pardayyan’ın silahlı güçleri arasında bir nefer olabilmeyi istedim. Çünkü bacak kadar çocuk iken onun silahlı birliğine katıldım, vargücümle kötülere karşı dövüştüm.. Pardayyancılık, kanıma işledi. Belki hayat boyu bana maddi olarak pek bir şey kazandırmadı ama, dünya edebiyatını okuduğumda, her büyük yazarın ve her büyük roman kahramanının birer gizli Pardayyan olduğunu hayretle fark ettim. Biz, şövalyeliği Mösyö Par-dayyan’dan öğrendik efem!..
Seni çok sevdik Pardayyan.. Okumayan varsa, hemen Mösyö Pardayyan ile tanışsın artık..