Bazı kitapların gizemli yazılış öyküleri vardır.. Sanki onu siz yazmazsınız, başkası size yazdırır. Yazarken farkında bile olmazsınız, ama bir başka irade çoktan sizin kaleminize hakim olmuştur bile.. Dahası o kitabın mutlaka sizin kaleminizden yaratılması gerekir, asla başka kalem istenmez, bir başkası bu görevi yapamaz.. Seçilmiş gibi bir durum vardır ortada.. Kim seçmiştir sizi, kim yazdıracaktır o kitabı?.. Bilinmez ki..
Bir kişi çıkar ve “Kuvayı Milliye Destanı” yazar.. Başkası yazamaz.. Diyalektik Materyalizm’in bir fedaisi olan Nazım Hikmet’e, bu destanı yazmak için özel seçildiğini şakadan söylese idik, acaba ne derdi?.. Diyalektiği bilenin, o dönemin şiirini de en iyi yazabileceğini, bunun saklısı gizlisi olamayacağını söylerdi şüphesiz.. Peki, o kadar şair varken, neden yalnızca Nazım bunu bir şahaser olarak becerdi?.. Bilemeyiz ki..
Madam Amati bir keman virtüözü idi..
Madam Martha Schwenk Amati, 1901’de Macaristan’ın Feldeş kasabasında doğdu. Birinci Dünya Savaşı’nda genç kızdı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise olgun bir kadın. Küçük yaşta kemana meraklandı ve Budapeşte Konservatuvarı’nı bitirdi. Berlin’de kariyerini tırmandıran Martha, ünlü besteci Yahudi Menuhin’in lanse ettiği bir öğrencisi olarak çok kısa sürede Orta Avrupa’da üne kavuşup, birçok konsere imzasını attı. İkinci Dünya Savaşı’nda bilinmeyen bir sebepten Türkiye’ye göç eden ve İzmir’e yerleşen Madam Martha, bu kentte konservatuvar kurulmasına öncülük etmiştir. Birçok ailenin keman ve piyano öğretmeni olarak gönüllere yerleşmiş, konservatuvardan emekli olup Alsan-cak’taki küçük dairesinde yaşamaya başlamıştı. İnsanlar onu kiliselerde ve sinagoglarda kemanıyla verdiği minik konserlerden hatırlıyordu daima.. Anısına eski konserva-tuvarda duvara asılmış bir plaket vardı.
Madam Amati, 17 Ekim 1989 günü günü vefat etti.
İlk dikkat çekici kayıt bu noktadan itibaren başlıyordu..
Madam Amati, Karşıyaka Hıristiyan Mezarlığı’na gömülmesine rağmen, son yıllarında Müslümanlığa geçmiş ve bu sırrı saklamıştı..
Oysa Katolik idi..
Dahası, Türkiye’ye gelmeden önce Yahudi’ydi..
Naziler’den kaçarken Yahudi iken Katolik’liğe geçmiş, hayatının son yıllarında Müslüman olmuştu.. Üstelik, onunla birlikte, onun izinden Müslümanlığa geçen başka Hıristiyanlar da vardı (Onların isimlerini yazmam)..
Bu ilk kaydı bir kenara yazalım ve devam edelim..
Madam’ın kucağına doğmuş olan İzmirli Franz Şloser’ den öğrendiğimize göre, çok az süreli bir evlilik geçiren ve hep yalnız yaşayan Madam, vasiyetinde birinci kemanını Budapeşte’de okuduğu konservatuvara, diğer iki kemanını İzmir İtalyan Mektebi’ne, Alsancak’taki biricik evini ise Mevlanacı Müslümanlar’ın özel kuruluşu olan İnsan, Dost ve İhsan Vakfı’na bağışlamıştı.
Yine buraya kadar her şey normaldi..
Ama, bir gün aldığım bir telefonla Madam’ın evine çağrıldım ve Madam Amati’nin kütüphanesinin bana bağışlandığı tebliğ edildi..
Madam’ı hiç tanımıyordum..
Üstelik gazeteci olmama, Alsancak’ta nice muhitte fink atmama rağmen Madam’ın ismini bile hiç duymamıştım. Benim için böyle biri hiç olmamıştı..
Bana yetkili kişilerce söylendiğine göre, derhal bir kamyonet tutup, kütüphanesini evime taşımalıymışım.. Madam Amati’nin muazzam bir ihtisas kütüphanesi vardı. 1930’lardan günümüze, Arkeoloji, Mitoloji, Teoloji, Sanat, Edebiyat, Kültür kitapları cilt cilt, üst üste yığılmıştı. Üstelik çok eski parçaları da kapsayan iki çuval dolusu nota albümleri vardı, operetler, operalar, senfoniler, Shopen’ler, Richard Wagner’ler, Strauss’lar, Andon Dvorak’lar, Franz List’ler, Peter Çaykovski’ler, Hector Berlioz’lar.. Halikarnas Balıkçısı’nın bile Yeditepe Yayınları’ndan çıkan ilk baskı “Mavi Sürgün” kitabı da vardı.. Madam’a diye imzalan-mıştı. Ne yapacaktım bunları?.. Allahtan iki katlı evim vardı. Bir kamyonet tutup, tüm kitapları babamla eve getirip, iki katlı evimizin alt katının arka odasında en dibe yığdık..
Haydi diyelim, buraya kadar da her şey normal..
Madam, tanımadığı bana kitaplarını neden bağışlamıştı?..
Boşver dedim, düşünmeye vaktim yok..
O sıralar uykusuzluk hastalığına tutuldum.. Yatağımda asla uyuyamıyorum.. Sabahlara kadar gözlerim açık.. Sabah işe gidince, masamın üzerinde uyukluyorum.. Kilom düştü, psikolojim bozuldu.. Bir gece, o kitapların eve geldiğinden beri uyuyumadığımı fark ettim. Birkaç gün sonra, üst kattaki yatağımın, alt kattaki Madam’ın kitap yığınının tam üstünde olduğunu fark ettim.
Geceyarısı alt kata inip, kitapları tek tek incelemeye, içine, dışına bakarak, merakımı gidermeye başladım..
Üç gün ve gece boyunca kitapları tek tek, satır satır inceledim. Avrupa’nın tarih, sanat, müzik, kültür birikimi elimden akıp geçti. Dikkat çeken bir şey yoktu.. Bir kitabın içinde Naziler caddelerden geçerken, çatıda yere yatmış izlenimi veren gizli birinin Hitler kıtalarını uzaktan çektiği fotoğraflar elime geçti, inceledim, geçtim..
Sonra sıra notalara geldi. Nota tomarlarını önüme döküp, tek tek sayfalarını çevirip, bestelerin arasında dolaşmaya başladım.
Sonunda bir nota sayfasında, notalar arasında sabit mor renkli kalemle yazılmış bana hitaben bir mektup buldum.. Madam bana mesaj bırakmıştı.. Kendime hakim olamayacak kadar şaşırmıştım.. Benim şifrelerini çözebileceğim çok özel bir hitaptan sonra Madam bana son söz olarak “O kitabı sen yazacaksın” diyordu.. Belki inanmayacaksınız ama, anlamsız bir silik kroki ile kurşun kalemle çizilmiş silik ve yaygın bir Meryemana figürü de notaların arasına geçirilmişti.. Madam, benim yıllardır aklımdaki ve kimseye sözünü etmediğim en büyük kitap hayalimi bilmiş ve bana bir yol göstermişti. Beni yönlendiriyor ve destekleyeceğini söylüyordu.. Krokiden bir şey anlamadım, anlayabileceğimi de şimdilik sanmıyorum, Meryemana figürü ise tanıdıktı, bir takım dünyaca ünlü medyumların uykularında hep aynı biçimde çizdikleri figürün tıpkısıydı..
Olan biten bayağı garipti..
Elimde tuttuğum müzik notası ise, Oscar Strauss’un Melekler Valsi Opereti’nin notalarıydı..
Ertesi sabah, koşa koşa Madam’ın en yakın sırdaşlarına gittim ve onları sıkıştırdım.
“- Kim bu kadın?” diye ısrar ettim.
Madam’ın bir ünlü medyum olduğunu öğrendim..
Hem de, Vatikan’ca saygın bir medyum..
Taşlar yerine oturuyordu..
O kitabı ölmeden yazmam gerekti..
Alın size bir kitap hikayesi işte.. Daha yazmaya başlamadan başıma neler geldi?..
Bazı kitapların buna benzer gizemli yazılış hikayeleri var mıdır acaba?..
Örneğin Da Vinci’nin Şifresi’nin, filan?..
Kimbilir..