Şair Enveri’nin “Düsturname-i Enveri” isimli manzum eseri, yıllarca sahip olmak için çırpındığım bir hazine değerinde devasa kitaptı.. Önce bunu kaydedelim..
Bayraklı’daki muazzam ve metruk Yahya Hayati Paşa Köşkü, 2010 yılı başlarında bir geceyarısından sonra üç ayrı yerden başlayan yangın sonucu yanıp kül oldu..
Hatıralara dalıp gittim..
1992 yılının 10 Kasım günü, Paşazade Ragıp Akatürk ağabeyin ısrarına dayanamayıp, bir kamyonet tutmuş ve Yahya Hayati Paşa Köşkü’ne gitmiştik. Kapıda bizi sarhoş bekçi karşılamış ve içeri sokmuştu. İzmir’in 2 numaralı belediye başkanı Ragıp Paşa’nın torunu, sevgili dostum göbekli, serüven adamı Paşazade Ragıp, şu meşhuuur Yahya Hayati Paşa’nın akrabası idi. Terk edilmiş köşkün içinde pislik içinde kalmış ve üst üste yığılmış kamyon dolusu eski kitabı bana vermek, böylece bir yazara iyilik yapmak istiyordu.. Bir Osmanlı Paşasının yaşamı boyunca biriktirdiği muazzam kütüphanesini ne yapacaktım ki?.. Ama köşk ortada kalmıştı ve çökmekteydi, bir gün mutlaka yakacaklardı. Bir taraftan içim acıyor, öte yandan bu kadar kitabı eve götürüp ne yapacağımı düşünüyordum. Köşkün içine girdik, birçok odasında çatı çökmüş, gökyüzü gözüküyordu, tinercilerin ve sarhoşların buralarda gecelediğine dair izlenim almıştık. Bir oda dolusu ciltli Osmanlıca kitap vardı, toz toprak içindeydiler..
Yahya Hayati Paşa, kısa boylu, Rizeli bir Laz’dı.. İzmir’in Osmanlı döneminde 3 numaralı belediye başkanıydı. 1894 yılında göreve gelmiş, sonra görevini Eşref Paşa’ya devretmişti. Karun kadar zengin bir Abdülhamit paşasıydı, jurnalci olduğu söylenirdi, körfezde vapur işletme hakkını alan ilk Müslüman tüccar idi, Karşıyaka, Bayraklı, Karataş, Göztepe, Güzelyalı tahta iskelelerini kurup İngiltere’den istimli gemiler getirtmişti. Muazzam maden işletme imtiyazları vardı. Burdur Krom Madenleri’ni işletti, palamut ihracatı yaptı, develerle gelen palamutları depolamak için Palamut Hanı’nı inşa etti. Hanın yarısını Hamalbaşı Salih Ağa’ya verdi (Ayşe Mayda’nın babası). Bayraklı dağlarını Ermeni Ptakos’tan satın aldı, Bayraklı kıyısında Rum mimar Andon Gavano’nun nezaretinde 30 odalı köşkünü 7 senede inşa etti, taş ocaklarından kocaman taşları iri kadanalar sırtında inşaatına aylarca taşımıştı. Bayraklı padişahı gibi bir adamdı.
Öte yandan fakir fukara dostuydu.. Teberuken (bedavadan) okullarda ders verirdi.. Balık avı partileri meşhurdu, hamsi bulamaz çipuralara eyvallah derdi. Köşkünde deryaya karşı hüzzam döktürürdü.. Yahya Hayati Paşa’nın medyum torunlarından biri (haydi ismini vermeyeyim), ruhlarla görüşürmüş. Köşkte gizli bir hazine olduğu tebliğ edilmiş. Köşkün her köşesini eşelemelerine rağmen bulamamışlar. Ruhlar yeniden toruna gözüküp, hazineyi bulacak kişinin, daha dünyaya gelmediğini söylemişler. Buna rağmen metruk köşk, defineciler tarafından da allak bullak edilmişti, her duvar, her taban kazılmış, bir şey çıkmamıştı..
Yahya Hayati Paşa’nın, Nehir, Gülfem, Mediha, Mevhibe isimli dört kızı oldu.. Mediha, İzmir’in 2 nolu belediye başkanı Ragıp Paşa’nın büyük oğlu Faik Efendi ile evlendi. Ragıp Paşa’nın diğer erkek evladı Mehmet Ali Bey’in çocuğu Talia Akatürk’tür ve beni köşke götüren Paşazade Ragıp’ın cennet mekan anasıdır, böylece Ragıp isimli birinin bu köşke destursuz benle birlikte nasıl girip çıktığının sebebi anlaşılmıştır.. Yahya Paşa’nın üçüncü kızı Gülfem Hanım, İzmir’in edebiyat evliyası ve üstadıazam, Şair Tokadizade Şekip Beyefendi ile evlenmiştir.
Nerede kalmıştık?..
Paşazade Ragıp ile birlikte koca oda dolusu binlerce kitabın başında dikilip duruyorduk, değil mi?.. Tiksinerek elimi bir kitap tomarına attım ve en üstündeki cildi çekip aldım.. Üzerindeki parmak kalınlığındaki tozu üfledim..
Çevirip kitabın başlığını okudum..
Türkmen şairi Enveri’nin, Düsturname-i Enveri isimli milyarlarca lira değerindeki manzum eserinin aslı, ellerimin arasında değil miydi?..
Bu el yazması eserden üç tane vardı, biri Moskova Kütüphanesi’nde, biri İzmir Milli Kütüphane’de, üçüncü el yazması kayıptı..
O el yazması, ellerimin arasındaydı..
Bu eser, Ege’nin Selçuklular zamanında Türkleşmesini anlatan tek belgeydi.. Üstelik Türkçe çevirisini annem ısrarıma rağmen beni dinlememiş çok sevdiği Ahmet Taner Kışlalı, Kültür Bakanı iken, Atatürk İl Halk Kütüphanesi’ne bağışlamıştı, ama sonra o kitap kütüphaneden kaybolmuştu..
Düsturname-i Enveri, hep aklımın bir köşesinde kalmıştı..
Şimdi aslı benim avucumun içindeydi..
Paşazade Ragıp’a dönüp, “Haydi gidiyoruz” dedim.. Koca gövdesini sürükledim köşkten dışarı çıkardım, kamyoneti gönderdik.. Elimdeki tek kitabın önemini anlattım ona.. Gerisine gerek yoktu..
Kitap kurdu, kitabını bulurdu..
Veya kitap, kitap kurdunu bulurdu..
Yallah, kafayı çekmeye uçarcasına gittik..
Düşündüm, Yahya Hayati Paşa’nın medyum yeğeninin haberini verdiği gizli hazine, acaba bu kitap mıydı?.. Aradan 18 yıl geçtikten sonra geçenlerde kül olan Yahya Hayati Paşa Köşkü’nün alevler içindeki haline gazetede bakarken, işte bunlar aklımdan hüzünle geçti. Gidip kütüphanemden Düsturname-i Enveri‘yi alıp göğsüme bastırdım..
Kitap kurdu, kitabını bulurdu..
Hayatım boyunca böyle oldu..